A- KÖY :
Kızılırmağın Delidevrez’i aldıktan sonraki bölümünü haritada izlerseniz dağların arasında sıkışmış dar bir vadide bir zaman aktıktan sonra Taşköprü Boyabat yönünden gelen Gökırmak’la Durağan’da buluşup Vezirköprü, Bafra yönünde yoluna devam ettiğini görürsünüz.
Yaylacılı köyü Devrez, Gökırmak karışım yerlerinin yarı yerinde sırtını vadinin kuzey yamacına yaslamış 150 hanelik bir köydür. Boyabat’a uzaklığı 40 km dir.
Kuzeybatısındaki yüksek dağlar bir kısmı Boyabat ve Saraydüzü Orman teşkilâtları tarafından işletilen Elekdağı, Kaşlı Yaylası gibi zengin ormanların uzantısı gür korularla kaplıdır.
Bundan 30 yıl öncesine dek Yaylacılılar ovanın yamaçlarında ve dağların sırtlarında ormandan açılmış tarlaları eker, yakın sırtlarda ve Kaşlı yaylasındaki obalarda davar besler, yarı göçebe bir hayat sürdürürlermiş. 1936-37 yıllarında yapılan bir kanal sayesinde köyün önündeki ova sulanabilir duruma gelince önce pamuk sonra pirinç eker olmuşlar. Zamanla davarcılığı bırakıp sığır ve manda beslemeye, dağlardaki kıraç tarlaları ulaşım zorlukları yüzünden hiç ekmemeye başlamışlar. Şimdi köyde eski göçebe hayatı sürdüren hemen hemen yok gibidir. Üç dört ailenin davarı vardır onlarında yarısı Erecek adlı, köyün kuzey sırtındaki bir mahallesinde otururlar.
B- ESKİ EVLER :
Benim çocukluğumda (1955 - 1965) köydeki bütün evler birbirine benzerdi; hepsi tahta ve çıralı kandillerden* yapılmıştı. Zamanla bu evler tek tek kaybolmaya yerlerini beyaz badanalı, tuğla duvarlı, betonarme küçük küçük evler almaya başladı. Bazen eski stilde bir tahta evin bir odasının tuğlayla örülüp beyaz badanayla sıvanması sonucu eski-yeni karışımı evler de çıkıyordu ortaya. Şimdi o eski evlerden en son yapılmış birkaç tanesi ayakta, yalnızca.
Büyüklerimizin anlattıklarına göre eski evlerin yapımında kullanılan çıralı çamlar (çıralısı daha çok dayanır, çürümez derler) köyün 7-8 km. batısındaki Sazlıdere, Çukurtarla. Karatepe ormanlarından özenle seçilir, getirilir köyde hızarcılara «ipi»** şu kadar kuruştan biçtirilirmiş.
Hızarcılar tahta bir çerçevenin ortasına gerilmiş el eninde testereleriyle gelir hızar tezgahını çatar, biçmeye koyulurlardı, hatırlarım. Hızarcılar iki kişi olurdu genellikle, bazen dört olup iki bıçkıyla çalıştıkları da olurdu. Tezgah, yerden üç dört metre yüksekte dururdu. Öşür denilen kırmızı bir tezek suda eritilir, uzunca bir sicim meydana gelen kırmızı boyada ıslatılır, biçilmek istenen yere gerilirdi. Hızarcı ustası ipin belinden hafifçe çekip salıverince sicim hızla kütüğe çarpar, çarptığı yerde dümdüz kırmızı bir çizgi bırakırdı. Tezgaha yerleştirilen kütüğün başından bıçkıyla girişirdi hızarcılar. Usta hızarcı kütüğün üstüne çıkar testereyi yukarı kaldırır daha acemi olanı ise alt tarafta durur her seferinde bıçkıyı kuvvetle geri indirirdi. Hemen yanlarında duran bir keçeyle arada bir testereye gazyağı sürerlerdi; sonradan öğrendim reçineler sıvaşıp zorluk vermesin diye yaparlarmış bunu (Şekil 1 - 2)
Bu şekilde elde edilen kandil ve «sırtıkara»lar (tek yüzü biçilmiş tahta) önceleri keser ve baltayla «terbiye edilir», «traşlanır»mış. Daha sonraları bu işi rendeyle yapmaya başlamışlar, şimdi köydeki motorlu marangoz tezgahında yapıyorlar.
Eski evlerin altı ahır ve kuruluktu, evin asıl oturulan kısmı tamamen ahşap olarak bunun üzerine kurulurdu.
Ahırın bir kapısı bir de küçük penceresi olur, hayvanların pisliği bu pencereden dışarıya atılırdı. Yazın pencere açık durur kışın çuval gerilirdi.
Ahıra ahır denmez Yaylacılı’da; dam denir; ahır deyince akla hayvanların ot yedikleri oluk gelir. Damın duvarları iri taşlardan çamurla ya da kireç harcıyla örülür, dibi döşelidir, o da şöyle:
Önce iki kütük atılmıştır, biri pencereli duvarın dibinden 1 adım uzağa biri de karsı duvarın tam dibine. Bu iki kütüğün üzerine birer parmak (1 cm) aralıklarla kalın, çıralı tahtalar döşenir. Tahtalar zayıfsa iki kütüğün arasına başka yardımcı kütükler de atılır. Ahır (saman ve ot koyulan oluk) pencereye bakan duvardan tarafa yapılır; hayvanlar yularlarıyla ahıra bağlanır. Sadırları (sidik) tahtaların arasından akıp toprağa karışır. Mayıs ise pencere yanındaki boşluğa kürünür, buradan dışarıya atılır. (Şekil 3)
Bazen iki ahır yanyana yapılır, birine dişiler birine koşular yerleştirilir.
Evin yarısı ahırın duvarları üzerinde, yarısı da ön taraftaki iki direk üzerinde durur. Direkler kalın çıralı çamdandır; dipleri gerektiği gibi yontulup birer iri kayaya oturtulur böylece topraktan nem alıp çürümez (Köyün iki tarafındaki iki kuru dere sellerin dağlardan indirdiği kayalarla doludur). (Şekil 4).
Genellikle damın üzerine odalar, kuruluğun üzerine de sofa ve yazlık gelir.
Damın, direklerin üzeri kalaslarla sağlamca birbirine tutturulup ince tahtayla aralık kalmayacak şekilde döşenir. (Ocaklık yeri hariç, oranın özel durumu var). Damın üzerine oda kurulur.
Odaların duvarları kalın kandiller diş açılıp birbirine giyirilmekle ve dövme mıhlarla birbirine tutturularak yapılır. Kapılar daima sofaya bakar, ocaklık kapının karşı köşesindedir. Duvarlarda tahta raflar, odanın iki kenarına (bazen sadece bir kenarına) set’ler yapılır.
Ocaklık tuğladandır. «Dama» dikilen bir direğin üstüne ince fakat sağlam süyenler (kazıklar) eğik olarak bir tepsi teşkil edecek şekilde tutturulur (eğim duvara doğrudur) Bu eğik tepsinin üzeri harç, çakıl taşı ve tuğla ile örülür. Direğin tepesinden ateşin yandığı yere kadar aşağı yukarı 35 - 40 cm. harç kalınlığı vardır. Ateş oda döşemesi seviyesinde yanar, dumanı yukarıya doğru daralan evin arka duvarına dayanarak Örülmüş bir kerpiç veya tuğla bacadan tüter Ocaklık bir metreden fazlaca geniş (kafasız koç gövdesini kebap çevirmek için yeter genişlikte) bir o kadar da derindir.
Yarım daire biçiminde birleşir ön duvarı bacanın. Bacanın göğsünde ayağa kalkınca omuz hizasına gelen yükseklikte lamba koymak için bir yer olur genellikle. Ocağın içi sık sık çamurla sıvanır ki yangın çıkacak biçimde kurum birikmesin. (Şekil 8)
Ocaklığın dip tarafına bir kalın kütük (odun) atılır, ocağı yakarken odunlar onun üzerine dayanır, altlarına köz parçaları, çıra kömür koyarak yakılır. Ocak başında göreceğimiz tipik eşyalar maşa, kül küreği, kömür söndürmek için teneke kutu (kapaklı) üç ayaklı sacayaklar, kenara dayanmış iç yüzü küllü yufka saçı (Sıcağı üzerindeki yufkaya düzenli versin diye ıslatıp kül dökerler o da yapışır sacın iç yüzünde yumuşak kalın bir tabaka meydana getirir) beşik toprağını ısıtmak için piramit biçiminde tuğla (tuğlayı kızdırıp beşiğin içindeki killi toprakta örselerler, toprak ısınınca bebeği içine yatırıp sıkıca sararlar) gibi şeylerdir.
Ocaklığın tuğla yan duvarları ile odanın kandil yan duvarları arasında üst üst e gözler ve gömme dolaplar bulunur. Bu gömme dolaplardan biri genellikle yıkanma dolabı (banyo) diğerinin altı odun dolabı üstü mutfak eşya dolabı olarak kulanılır. Ocağın duvarlarına bitişik iki tarafta üstüste yapılan gözlere ise, saat, fener, idare, kibrit, çıra, tuz, biber, bıçak gibi çok kullanılan ufak eşyalar konur; gözler kapaksızdır.
Duvardaki sergenlere bardak, demlik çay, şeker, kaşık, Kuran, radyo, oklava, «büsürgeç» pişirgeçden gelme herhalde, kılıç namlusu biçiminde yufka pişirmeye yarayan tahta alet) gibi şeyler konur. Genişçe bir sergene de yayvan bir selenin üzerine yığılmış yufkalar yerleştirilir.
Evin tavanı tahtayla güzelce döşenmiştir.
Odanın genellikle giyotin tipinde bir penceresi vardır.
Çoğunlukla banyo dolabı yatak dolabı olarak da kullanılır. Gündüzleri yataklar katlanıp oraya koyulur. Setlerin üzerinde kilim serilidir; duvar diplerinde hasır yan yastıkları, setin üzerinde ise minderler durur.
Duvarlara çakılan çivilere seccade, gocuk, ceket, tüfek, ayna, tutak (kızgın tencere tutmak için dikilmiş bez) gibi şeyler asılır. (Şekil 5)
Eve kapısı kuruluğa açılan, etrafı tahtalarla örtülü tahta bir merdivenle çıkılır. Merdiven çoğunlukla sofanın oda kapılarından uzak ön tarafa yakın bir yerine çıkarır insanı.
Sofanın döşemesi özenle tıraşlanmış tahtalardan dikkatlice kurulmuştur. Sofanın bir kenarında bir yazlık (balkon denilebilir), bir kenarında işlik (dokuma tezgâhı, bazen bir kenarında da abdestlik (lavabo) bulunur.
Hela ile abdestlik muhakkak birbirine yakındır. Ev iki odalı ise iki odanın arasından geçer bir aralığın (hol) sonunda evin arka tarafında olur genellikle. Ev bir odalı ise evin arkaya bakan yan tarafında odaya paralel şekilde olurlar.
Yazlık, sofa tabanından 1 metre kadar yüksekte bir sofra serilip yemek yenecek genişlikte etrafı tahta parmaklıklı ve çoğunlukla köşede olur. Üzerinde kilim serilidir, minderler vardır oturmak için. Yazın, katlanıp kenara yerleştirilmiş üzeri örtülü bir cibinlik ve yatak yığını görebilirsiniz yazlıklarda.
İşlik üzerinde yapılacak iş yoksa ortası çukurca bir tahtadan oturma yeri, dokunan kumaşı sarmak için oturunca kucak hizasına gelen yerde bir ağaç silindir, iki tarafta tavana kadar uzanan ve üzerine gerektiğinde taraklar, kuşlar (tarak hareket makaralarının adı) iplik topundan uzanan iplik destesi asılan direkler, karşıda döşemede de iplik destesinin içinden geçtiği demir bir halkadan oluşur. İşliğin bunlardan başka gerektiğinde takılan sonra sökülüp saklanan bazı parçaları vardır. Onlarda şunlar: Kamış parçalı, dokunan bezi sıkıştırmağa (mekik gidiş geliş ipliklerini birbirine yanaştırmağa) yarayan sert bir tarak ve iki kolundan yukarıya asılan çerçevesi (vala) iki tane iplik tarak; (bunlar yu kardaki iki makaradan geçen birer iple birbirine, birer ayrı iple de yerde ayak hizasındaki iki pedala bağlıdırlar, öyleki pedalların birine basıldığında ona bağlı olan tarak aşağı iner diğeri yukarı çıkar, öbür pedala basınca ilk tarak yukarı, yukardaki ise aşağı iner böylece mekiğin arasından geçtiği iplikler yer değiştirir), kuşlar (iplik tarakların hareketini sağlayan makaralar), boyu uzayabilen iki ucu dişli demir bir cetvel (kumaşın enine gergin durmasını sağlar), 2 parmak genişliğinde 1 süyüm (baş parmakla işaret parmağının uçları mesafesi, karışın ufağı) boyunda bir mekik, Hayıt isminde özü çıkarılabilen bir çalının dallarından veya ince tür bir kamıştan yapılan 3-4 cm. boyunda bir «marsa» (makara) v.s.
Sofada görülen önemli bir eşya da, tuzdan una kadar her türlü kuru erzağın koyulduğu Herkil adı verilen üstten kapaklı geniş sandıktır.
Gelelim abdestlik ve helalara. Abdestliklerde çıralı tahtanın en kalitelisi kullanılır. Kapaksız gömme bir dolap gibidir, fakat evin dış yüzünde helayla birlikte bir çıkıntı teşkil eder. (Dam duvarlarının dışında direk veya duvara dayalı destek üstünde dururlar). Abdestliğin bir kısmı ibrik (yaylacılı şivesiyle irbik) için düz tahtadan bir kısmı ise suyun akması için çukur V biçiminde yapılır. Sular ağaçtan bir oluk içinde yere kadar akar.
Hela dört tahtadan yapılmış kare kesitli bir boruyla, üzeri kapalı bir çukura bağlıdır.
Helanın yapılışında özel bir şey göze çarpar; bel dayanabilecek bir yer olması. (Bazı evlerde bu kısım bel dayamak için değilde sadece paravana olarak kullanılır) Karşı duvarda çoğunlukla uzanınca tutulabilecek şekilde tahtadan bir sap çakılıdır oturup kalkarken tutunulur. Helanın her yeri aynen abdestlikteki gibi tahtadandır. Bazen helanın dışarıya bakan duvarında (sadece ince tahtalardır zaten) yukarıya bakan hilal biçiminde bir delik açılır buraya eski kara kiremit denilen cinsten bir kiremit yerleştirilir ve «pisuar» olarak kullanılır.
Evin içinde görebileceğimiz diğer bazı eşyalar da şunlardır: (taşınamaz ev eşyaları)
Su oluğu : Kalınca bir çam kütüğünün içi oluklamasına oyulur üzerine bir büyük kapak, büyük kapağın ortasına da küçük bir kapak yapılır. Oluk, kalitesi sınandıktan sonra evin rüzgâr olan bir cephesine sofayı çevreleyen tahta perdenin el uzanacak yerinde yapılan sergene yerleştirilir.
Eşya Sandıkları: Bunlara poğ sandığı da denir (poğ=bohça). Gelin gelirken beraberinde getirir. Evdeki her kadının özel sandığı vardır. İçine ailesinin giyim eşyaları, kıymetli şeyleri konur. Kilitlidir. (Şekil 6-7)
Bir de hala duran eski ambarlar, eski samanlıklar vardır. Yaylacılı köyünde. Samanlıklar biraz kaba saba yapılardır. 1, 1,5 metre kadar bir taş duvarın (harçsız kuru duvar çoğunlukla) üstüne uzun kalaslar tahta haline getirilmeden ormandan kesildiği gibi fakat özenle başları birbirine geçirilerek sağlam bir şekilde inşa edilirler. Üzerleri beşik sırtı tipinde ve kara kiremitle örtülü olur. Oturulan evlerin üzeri ise piramit biçiminde olur, tepe noktasında ise «kızgınloğu» denilen üzeri kiremitli ve karşıya bakan bir pencere vardır. Samanlıklarda kızgınloğlu görülmez. Tabanları topraktır (Şekil 9)
Ambarlar yerden yüksek bir sehpaya kurulurlar böylece nem almazlar. Çok kalın kandillerden (çıralı çam tahtası) yapılırlar. Yüksekliği ense boyundan fazla birer küpe benzerler. Beşik sırtı kiremitlikleri olur. Kalın, ağır, kalın ve bir karış boyunda bir anahtarla açılan gömme kilitli küçükçe boyutlu birer kapıları olur. Pencereleri 1 karıştan daha geniş ve uzun olmaz, iç yüzlerine delikli teneke çakılır; içerinin hava almasına yararlar ancak.
Ambarın içi 4-6 göze ayrılmıştır, ayrıca sergen biçiminde ufak gözler de bulunur. Büyük bölmelere Buğday Arpa gibi bol ürünler küçük sergen-gözlere ise fasulye, patates, mısır gibi az elde edilen ürünler koyulur. (Artık aşağı yukarı her yerine çeltik dolduruluyor). (Şekil 10)
İlerdeki sayılarda Yaylacılı köyünün halkbilimsel incelemelerini sürdüreceğiz.
* Kandil : 5 cm kalınlığında enli ve uzun tahta
** İp : Kütüğü boydan boya bir biçme.
Devamı için Tıklayın