Bu makalemde bugüne kadar kimsenin dikkat nazarını çekmiyen edebî mühim bir menbadan bahs edeceğim, İbrahim Bey Külliyatı :
Türk Dili ve Türk edebiyatı tarihi bakımından fevkalâde ehemmiyeti haiz olan bu mühim Yazma eser, bügün Üsküdarda Selim Ağa kütüphanesine mülhak Kemankeş kütüphanesindedir (No. 250). Eserin ilk manzumesi münacat olduğu için kataloga yanlş olarak ( Münacatı İbrahim Bey) adiyle geçirilmiştir.
3-12x16-9 hacminde ve 153 varaktan ibaret olan bu kıymetli eserde 3366 beyit vardır. Her varakta mısralar yan yana olmak üzere 11 beyit yazılıdır. Şiirleri tamamile harekelidir. Eserin yazılan tarihi ve hattatı belli değildir. Fakat imlâ ve yazıdaki hususiyetlere göre 15 inci asır içinde yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu asırda yazılan bir çok eserlerde meselâ Mecmuatünnezai, Camiülnezai, Şeyhî Divanı... gibi kitaplarda görüldüğü veçhile Türkçe kelimeler aruzun bünyesine uygun bir tarzda yazılmış, meselâ geldi kelimesinin son hecesi şiirde uzatılmamışsa (geld ), uzatılmışsa (geldi); sevinmek mastarının ilk hecesi uzatılmışsa, sevinmek teleffuza uygun olarak kullanılmışsa (sevinmek), mi istifamınm son hecesi uzun okunuyorsa (mi) kısa okunuyorsa (m) şeklinde yazılmıştır. Kitabda görülen bütün Türkçe kelimelerin bu esasa göre yazıldığını görmekteyiz. İbrahim beyin kim olduğunu kat’i olarak bilmiyoruz. Tezkirelerde ve diğer menbalarda şaire ait ufak bir kayda tesadüf edemedim. 14 üncü asrın son nısfında yaşadığını kullandığı dilden ve eserlerinde en çok Şirazlı şair Hafız tesiri görülmesinden istidlal olunabilir. Manzumelerrnin müteaddit yerlerinde Mevlânadan bahs etmektedir. Mevlânaya karşı derin bir bağlantısı olân İbrahim beyin mevlevî olduğu da anlaşılmaktadır. Gülşehrinin de bir mısraını şu yolda tazmin etmiştir (varak 1-79):
Hâce Gülşehri dedi sözü kese Altun altuna karışa mis mise
15 inci asra kadar şöhretini muhafaza eden Gülşehriden bahs edişi de şairin nihayet 14 üncü asır sonlarında yaşadığına bir delil teşkil eder. İbrahim beyin hikâyelerinde ve diğer manzumelerinde Türk şairlerinin bilhassa Gülşehrinin, kısmen de Âşık Paşanın tesirleri görülmektedir. İbrahim bey uzun zamanlar şöhretini muhafaza edememiştir. Onun (8) manzumesine Hacı Kemal’in Camiülezair eserinde tesadüf ediyoruz. İbrahim beyin bazı manzumelerine de 15 inci asırda yazılmış olan kıymetli diğer bir mecmuda raslıyoruz (Murat Molla-Şeyh Murat 48) 16 ncı asırda yazılmağa başlayan tezkirelerde ismine bile tesadüf edilmeyişi, onun 16 ncı asırda unutulduğuna büyük bir delildir. Fakat bütün bunlara rağmen İbrahim beyi hudretli bir şair olarak gösterebiliriz. Küllyatı İbrahim bey iki kısımdır. Birinci kısmında münaat Mevlâna hakkında methilerden sonra Mevlânanın Mesnevisinden nazmen terceme edilmiş 12 parça hikâye görülmektedir. İkinci kısım müsemmatlar, Gazeller ve rübailerden mürekkeptir. Şairin edebî kudretini gösteren bilhassa bu kısımdaki şiirlerdir. Gerek san’at bakımından gerek zamanına göre lisanda yaptığı tasarruf bakımından şairin büyük bir kudret gösterdiği muhakkaktır.
Türkçe kelimelerde en çok tesadüf ettiğimiz kısım ilk kısımdır. Bu kısımda bir takım hikâyelerin bulunuşu ve bu hikâyelerde mahallî bir takım hadiselere işaret olunuşu yüzünden Türkçe kelimelere, fazla yer verilmiştir. İkinci kısımda ise sanat gayesi gözetilmiş ve binnetice Aruz bünyesine okadar uygun Selmiyen Türkçe kelimeler daha çok ihmal edilmiştir. Türk edebiyatının ilk de virlerine ait belli başlı üç beş Divan arasına İbrahim bey külliyatının da karışmış olması büyük bir kazançtır.