Nuri İyem: Yeni Bir Aşama Yolunda

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Özdoğru,Nüvit ; "Nuri İyem: Yeni Bir Aşama Yolunda"; Milliyet Sanat Dergisi; Mart / 1973; Sayı: 26; Sayfa Aralığı: 8-9

Nuri İyem'in 9 nisan tarihine kadar Taksim Şehir Galerisi'nde gösterilecek olan resimleri bir yıllık çalışmanın verimli sonucu, yeni bir olgunluk döneminin başlangıcıdır.

 

Şişli'de bir apartmanın 72 basamakla çıkılan kalorifersiz çatı katında fersiz bir dünyaya ışık saçmaya çalışan gastritli, kalp hastası bir büyük sanatçı... Ülkemizde yalnız sanatiyle, yalnız resim yapıp resim satarak geçinen-geçinmeye çalışan-sayılı kişilerden biri.. .Yazın sıcaktan börterek, kışın ayazda hırkalara sarınarak yine çalışmış, yine didinmiş, bir sergiyi dolduracak resimle çıkmış sanatseverlerin karşısına.

Nuri İyem'in sergileri her yıl olay yaratmıştır. Özellikle 1966'da soyutu bırakıp birden gerçekçiliğe dönüşü sanat çevrelerini şaşırtmış, sevindirmiş, kızdırmış, hayran bırakmıştı.

Hâlâ da kınayanlar, "Önce gerçekçi, sonra soyut, sonra yine gerçekçi, derken çeşitli üslupların bir arada sürdürülmesi... Bu nasıl iştir? Nerede görülmüştür?" diyenler var. Batı'dan örneklerini duysalar rahatlayacaklar.

Nuri İyem Batı'da şöyle yapılıyor diye yüreklenip o yolda gidecek taklitçilerden değildir, ama Batı sanatını Batı felsefesini iyi tanıdığı için kendisini kınayanları örneklerle susturmasını biliyor. Picasso'nun bir kız portresini hemen hemen bir oturuşta beş-altı ayrı üslûpta çizmesini, ama böyle yaparken, hiç birinde Picasso'luğundan bir şey kaybetmediğini karşı çıkanların önüne seriveriyor.

Nuri İyem 1940'larda Leopold Levi'nin "İstanbul Mektebi" diye adlandırdığı "Yeniler Grubu "nun önde giden üyelerinden biriydi. Bu sanatçılar İstanbul'u "dinliyor," dile getiriyordu. Gerçekçi bir üslûpla...

Konulu resim yaptınız mı, öküzün altında buzağı arayanlar çıkar. Kim bilir, biraz da onun etkisiyle mi nedir, 1950'lerde gerçekçiliği bırakıp soyuta geçti İyem. Bunlar halktan çok ressamları, resim sanatının kuramları üzerinde çalışmış olanları ilgilendiren resimlerdi. Ama o renk , biçim, üslûp endişelerinin altında nasıl bir duyarlık, bir sanatçı inceliği süzülürdü. Az araçla çok şey söyleyen, müzikteki dörtlüleri, Behçet Necatigil'in şiirlerini hatırlatan, büyülü, ürpertici, tam yakalarken elinizden kaçıveren, anlamını kelimeye dökemeyeceğiniz, ancak duyulan, duydukça derinleşen, baktıkça gelişen küçük küçük dünyalardı bunlar.

Soyut'u "kabartmalı soyut" izledi. Yaralar... Yaralar.. Cılk yaralar... Sanki yurdun bütün yaraları toplanmış bezin üzerinden İrinlerini akıtıyordu...Sonra, ağlayan duvarlar vardı bu resimlerin arasında...

O dönemin hemen arkasından 1966 geldi. Yaraların ortasında bereli bir yobaz kafası biçimleniyordu. O resimlerin bir örneğini bu sergide de görüyoruz. Eski bir resim, ama olsun!

 

İSTANBUL SENFONİSİ

Bu yılın sergisinde en çok dikkati çeken özelliklerden biri son yıllarda görmeye alıştığımız tek portrelerin, yerlerini daha çok, ustaca düzenlenmiş büyük çaptaki kompozisyonlara bırakmış olmasıdır. "Büyük çapta" derken bunu "mecazî" anlamda da kullanıyorum. Ufak boyutlu resimlerde bile çerçevenin dışına taşan bir büyüklük var :

Arka plandaki Beşiktaş iskeleşinin önünde duran "mavi kız"lı tablonun önünde çakıldım kaldım. O yüz ne demek istiyor? İleride çok şey söylenecektir sanırım bu yüz üzerine. Kız mavi, deniz mavi, gök mavi, hepsi birbirinin içinde erimiş. Motor var; denizdeki yankısının çizgileri kızın köprücük kemiklerinde devam ediyor. Bunu kara ile denizi birleştiren çizgi ahyor, motor iskelesine götürüyor. İskelenin su üzerindeki izi yine köprücük kemiklerinde ve kızın gömleğinde yankılanıyor. Buna, karşı kıyı- Anadolu kıyısı-Hisar, Beylerbeyi cevap veriyor. Kızın omuzları, başı, uzaktan görünen caminin kubbesi ve karşı tepeler perde perde yükselerek sanki bir İstanbul senfonisi meydana getiriyor.

Resimlerde baştan başa Anadolu var. Anadolu'nun insanları... Aşık Veysel'i dinliyorsunuz: Dertleriyle, umutlarıyla, içtenliğiyle, çelişkileriyle. ...

Göç... Anodulu'dan İstanbul'a göç .Yüzlere bakınız. Tiyatro kişileri sanki... Bazısının gözleri yerde, bazısınınki ufukta... Büyüklü küçüklü.. Gökler altın... İstanbul'un taşı toprağı altın ya...

Nuri İyem simgeyi (sembolü) etkili kullanmış. Melek yüzlü Anadolu kızları var: Yumuşak çizgilerle verilmiş. Karanlıkta kalmış bir yaşlı kadın var: Resim baştan başa karanlık. Bir kız var; Granit! Göğe doğru bakıyor, anıtsal! Neredeyse gerçeküstü (sürrealist) diyeceğiniz bir büyük kadın başı var: Alnı yeşil... çayır gibi... Gözler göl... Ama bir daha bakınız, bir daha. .. O gözler uyanıyor!

Kadın, Nuri İyem'de başlıca konu. SömürüIdüğünden ötürü... Necati Cumalı'nın, Cahit Atay'ın, Adalet Ağaoğlu' nun tiyatroda yaptığını Nuri İyem resimde yapmış; resim diliyle.

 

PEHLİVANLAR MUSKALI

İyem'de ince mizah, hattâ taşlama var: Hani Yunan mitologyasında üç güzel vardır. Zeus ile Hera'nın kızları... Güzellik Tanrıçalarıdır ya bunlar? Batı'da ressamlara bu üç güzeli işlemiş durmuşlardır. Bizde de iğreti, özenti, sınırdan içeri girivermiştir ya o konu ? İşte İyem bununla alay ediyor. Bir "Üç güzel de o sunuveriyor Anadolu'dan.' Daha neler var: Pehlivanlar muskalı!

 

YÜREKLİLİK

Soyut dönem çalışmalaranın ne denli verimli sonuçlar verdiğine hemen her resimde tanık oluyoruz. Renklerin, biçiminin, "tekstür"ün o ne ustaca uygulanışıdır! "Dikey hareketler içerisinde üç zıt eleman... diagonaller" filân derken bakınız o yoğun çalışmalar aynı derecede güzel ama bambaşka, sade, sağlam, duygu ve düşünceyi kamçılayan, anlamlı resimlerin doğmasına sebep olmuştur.

Sergide en çok beğendiğim resimlerden biri de "Üç beyaz başörtülü kız, beyaz bulutlar ve deniz" dir.Karşıt ve tamamlayıcı renkleri, biçimleri, çizgi ve alanları , uzun araştırma sonucu elde edilen yeşilleri,kahverengileri, beyazı beyaz yapan ve bütün renkleri derleyip toparlayan mavileriyle bu resimde bir soyut resim tadı ve iki boyutlu bir minyatür havasım bulabilirsiniz. Resmin en ilginç yanlarından biri de bulutların üç boyut halinde uzaklara doğru gitmesidir.Yürekli olmayan bir ressam bunları da iki boyutlu olarak çizer ve resme çok şey kaybettirebilirdi.

İyem'in övünülecek bir yar nı da işte bu yürekliliği, deneye girişmekten çekinmeyen kişiliğidir. Sonucun her zaman başarılı olduğu söylenemez. Sergide pano-tablo kar? şımı bir resim var : Solda "eskiz"e benzer bir figür,ortada Kübizm'e çalan bir figür sağda da İyem'in bugünkü anlayışında gerçekçi bir baş Üçii bir türlü bağdaşamıyor, ya da bana öyle geldi... Ama " Haliç" adlı tabloya bir bakınız . Önde üç boyutlu,gerçekçi anlayışta kızlar, gecekondular ; arkada İyem'in başka bir döneminden ödünç alınmış gibi duran soyut bir görüntü. Ama ikisi bağdaşıyor ve böylece deniz,evet "deniz yoğurt oluyor."

Sergide dışavurumcu denilebilecek resimler var,Bonnard 'ı, hatırlatan çalışmalar var,Gauguin'i akla getiren renk araştırmaları var. Bunlar da ileride verimli, şaşırtıcı sentezlere varabilir.Bekleyeceğiz.

Sanatçı daha şimdiden önümüzdeki yıl açacağı sergiye hazırlanmakta...







Arama

Bizi Destekleyenler

.