Ankara´daki Sivas

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Alkan,Ahmet Turan ; "Ankara´daki Sivas"; Altıncı Şehir; Ocak-Mart / 1997; Yıl: 1; Sayı: 1; Sayfa Aralığı: 5-6

1972 Yılı eylülünün ilk yarısında puslu ve güneşsiz bir Ankara sabahında Ulus’taki Birinci Meclis binasının karşı kaldırımında, sırtında kahverengi pardesü, elinde lacivert kılıflı koca bir bavulla belediye otobüsünden inip heykeli ve onun ardında modern binalarla parçalanmış Ankara siluetine korku ve ümitsizlikle bakan delikanlı bendim. "Bu güneşsiz şehirde dört koca yıl nasıl geçer; imkânı yok dayanamam" düşüncesi yüreğimi burgu gibi oyuyordu. Mecburdum; mecburduk. Bahtımıza Ankara yazılmıştı. Yılgınlık, keder ve ümitsizlik içinde ağır bavulumu kirli kaldırımlardan koparıp yürüdüm.

O günlerde Sivas Yurdu galiba inşaat halindeydi. "Cumhuriyet Yurdu" diye bilinen Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin arkasındaki büyük yurt binası ise, önceki yıl -belki de aynı yılın bahar aylarında- öğrencilerle polis arasında cereyan eden büyük bir itiş-kakışa sahne olmuştu ve yurda polis sokmamayı bir namus meselesi haline getiren öğrencilerin marifetiyle bina kullanılamaz hale getirilmişti. SBF talebesi olmak itibariyle bu yurtta kalmam gerekiyordu ama bu bina eğer yanlış hatırlamıyorsam üç yıl boyunca uğradığı tahribat yüzünden âtıl kalmak bahtsızlığına uğradı; yeniden hizmete girdiğinde ise biz Fakülte’nin önünden ancak dolmuşla geçebilir haldeydik.

Benimle birlikte tahminen seksen-yüz civarındaki Sivaslı talebe, o günlerde "Site" ismiyle bilinen Atatürk Erkek öğrenci yurdunda barındık. Site yurdu bizim için Ankara’nın yarısı, hattâ çoğu kere kendisiydi. İkibin civarındaki öğrencinin barındığı o mekânda kendimi bir anda Sivaslı hemşehrilerimin inşâ ettiği bir küçük koloninin içinde buluverdim. Site yurdunda geçen yıllar, bir başka yazının konusunu teşkil edecek derecede uzun, tafsilatlı, manidar ve dramatik bir zaman kesitidir. Türkiye’nin 1970’le 1980 Eylül’ü arasında yaşadığı kâbusu, ben ve nesildaşlarım merkezinde Site Yurdu’nun bulunduğu bir âlemden seyrettik. Sivas Yurdu açıldığında bütün Sivaslı öğrencilerin yurda kayıt yaptırması için bir kampanya açılmıştı ama o günlerde, Ankara’daki bazı fakültelerde kaydı bulunan bazı öğrenciler, şimdiki öğrencilerin asla anlayamayacağı bir nevi sürgün, hattâ "istenmeyen adam" kimliğine bürünmüşlerdi. Haftanın bazı günlerini yurtta, bazı gecelerini arkadaşların bekâr evlerinde veya dergi idarehanelerinin rahatsız sandalyeleri üzerinde sabahlıyarak geçiren o tuhaf öğrenci kitlesinin içinde ben de vardım ve bu yüzden Sivas yurdunun kayıtlı ve muntazam öğrencileri içinde yer alamadım. İtiraf etmeliyim ki bu, Sivas yurdunda hiç gecelemediğim anlamına gelmiyor. Gece yarılarına kadar vatan kurtarıp zifir gibi çaylar ve filtresiz Bafra sigarası tükettikten sonra sahipsiz bir şiltenin üzerinde emanet bir battaniyeye kıvrılarak sabahladığımız çok günler oldu. O "korsan geceleme"lerin yatak ücretini vermediğim için şimdi hiç değilse kısmen utanç duymam gerekiyor ama Ankara’daki yıllarımın altına bir yekûn çizgisi çektiğimde Sivas yurdunun muhasebesi açısından her ne kadar borçlu görünsem de Ankara’dan ve bu şehirde geçirdiğim beş yıldan dolayı alacaklı olduğumu hissediyorum.

Sivas yurdunun şimdiki yöneticileri bu yazıyı ihbar kabul ederek, bana 1976-77 yıllarına dair bir kaç aylık zimmet çıkarıp adresime bir hesap pusulası gönderecek olurlarsa bu borcu inkâr etmeyeceğim; o ayrı bir mesele, fakat Ankara’nın ruhu ve vicdanı varsa, kendimi alacaklı hissettiğim bütün haklarımı helâl ettiğimi belirtmek istiyorum. Biz (yani nesildaşlarım; yani şu anda isimlerini saymaya takat yetiştiremeyeceğim yüzlerce arkadaşım ve nesildaşlarım) Ankara’ya doğru dürüst yaşanmamış gençlik hikâyeleri gömdük ve neredeyse Cumhuriyet’e akran bu yeniyetme şehir, bize puslu ve kirli yaşmağını sıyırarak pek az tebessüm edebildi. Talebe kahvelerinde, yurt kantinlerinde, ucuz lokantalarda, sefil bekâr evlerinin soğuk ve loş odacıklarında, Hamamönü’nün Anadolu esintileri getiren arasokaklarında, Kızılay’ın modern dünyadan fragmanlar gösteren yabancı mekânlarında, Cebeci’nin, Demirlibahçe’nin, Ahmetler’in, Sıhhiye’nin tedirgin renklere bulanmış ikliminde biz kendi gençliğimizi kendi ilmeklerimizle dokuduk; bugünün değerleriyle inşâ ettiğimiz esere baktıkça hayıflanmaktan, "bir arpa boyu" üzüntüsüne kapılmaktan kaçınamadığımız doğrudur, lâkin bundan daha doğru olan bir şey var: Her neslin bir nasibi vardır ve bizim nasib hanemizde -hamdolsunpişmanlık yazmamaktadır. Yeni çıkmakta olan bir dergi için, bu mealde bir yazının hiç de ideal bir önsöz teşkil etmeyeceği aşikârdır; ne var ki Ankara’da yaşayan Sivaslılar için Sivas Yurdu’nun anlamlı bir çıkış ve hareket noktası teşkil edeceğini düşünüyorum.Bu yurdun etrafında yine yüzlerce genç, kendi nesilleri adına kendi gençliklerinin ilmeklerini dokuyorlar.

Ankara’yı asla sevemedim ve içinde onca can-ciğer dostumun ve ağabeyimin yaşadığı bu şehrin bütün kıymeti harbiyesi de nazarımda bundan ibaret. Lâkin pekâlâ biliyorum ki, Ankara’yı ikinci memleket edinmiş yüzbinden fazla Sivaslı, benim gibi düşünmüyor. Ankara’nın taşına toprağına benden daha farklı bakıyorlar, onların tercihlerine ve muhabbetlerine yerden göğe hürmet duymama rağmen -hoşgörülmek ümidiyle- yine fikrimde ısrar edeceğim: Ankara’nın en leziz dakikaları, ancak Sivas’a doğru hareket etmekte olan bir otobüsün içinde geçiyor.

Yaşadıkları şehre, Sivas’a dair bir renk, bir çeşni ve bir yorum katabilen bütün "Ankara’daki Sivaslılar" a kucak dolusu sevgi, hürmet ve selâm!







Arama

Bizi Destekleyenler

.