Muhsine Helimoğlu Yavuz, şiirden öyküye, araştırmadan romana, birçok kitabı birarada tanıtıyor.
Hepsi teker teker okunup, notlar alınıp, geliş sırasına göre üstüste dizilmiş tanıtılmayı bekleyen kitaplar, yine masanın üzerinde bir tepecik oluşturdu. Ve yine hepsi, geç kalan bu tanıtım yazısı nedeniyle her gün beni utandırmaya devam edivorlar. Öyle ki, artık yüzlerine bakamaz oldum ve alıp elime kalemi, haydi dedim "Cumhuriyet Kitap"ta anlatın maceranızı.
Önce Ahmet Telli’den başlamak istiyorum. Hani şu güldü mü çocuk gözleriyle gülen, gülünce de bütün yüzü ışığa kesen "sıkıştırılmış öfkelerin" şairi "Ahmet var ya, işte ondan". Yani, bizim güzel şairimiz Ahmet’den onun "Çocuksun Sen" kitabından söz etmek istiyorum. Bir dizesinde "Şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara" der. Oysa onlar hayata öylesine yakışıyorlar ki... Onları alınca bir dilden geriye "geldim, gittim, gördüm, yaptım" biçeminden başka ne kalır ki. Ayrılıklardan bir başka incelikle söz eder Ahmet. "Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde" ayrılıkların başladığını söyler ve sonra da sevilene "Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan" diye seslenir. Aslında ayrılıklarda imlası bozulmayan, yüreği titremeyen var mı ki... Meylana bile, o koskocaman "Mesnevi"sine "Dinle neyden ki hikayet etmede/ Ayrılıklardan şikayet etmede" diye başlamaz mı... Sık sık da gitmekten söz eder şairimiz. Çünkü, "Gereldilik kipinde yaşamaktan" yorulmuştur ve onun için gitmek "Bir büyü gibi saran ağrılar, kışkırtılmış düşlerdir." Böyle olunca da kalbi kendini, "Kederin o derin yalnızlığından" esirgemektedir. Giderek bakarız ki, aşkların zamanı gelende bitmesi gerektiğini söyler ve "Hiç kimse/ Onarmaya Kalkmasın/ Kaybedilmeye değer/ En güzel anında bitirilmişse eğer" deyip noktalar işi. Sonra da şunu ekler "Biten bir aşk için/ Söylenecek söz şu olmalı./ Güzeldi yine de. " Böyle der demesine ama, bu bitişin öyle pek kolay olmadığını da bilir. Hem de öylesine bilir ki. "Söz/ de sararır biterken bir aşk" diyecek kadar... Telli’nin "Belki Yine Gelirim"ini de severek okumuştum, zaten o, hep kendini okutagelmiş bir şairdir.
Metin Demirtaş'ın üç kitabı
Şimdi de Metin Demirtaş’ın önümde duran üç kitabından söz etmeliyim. "Çocuklar Kediler Uskumrular", "Tersinden Okunan Masallar", "Bu Mendil Gökyüzü". Metin’i öğrencilik yıllarımızdaki hemen tüm "68"filerin ezebere bildiği şu dizelerinden, tanımayanımız yoktur sanırım. "Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara/ Bakma şimdi durgunsa/ Bir şahan gibi duruyorsa/ Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır/ Yani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsa/ Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmaya/ Bizim de davlarımız vardır Che Guevara." Metin Demirtaş bir güzel insan, bir ince şair. "Galata Köprüsü Söyleniyor Kendi Kendine" şiirini ne yapıp edip okumalı derim. Hele hele "Can Yücel’e Güzelleme"sine ne demeli. "Bazen de sırtında torbası/ Şangır şungur şişeleriyle/ Yara bere içinde/ Çıkar gelir bir yerlerden/ Ana avrat zil zurna dümdüz/ Gayrı seyreyleyin cümbüşü/ Bir şenlik/ Bir gümbürtü/ Bir kıyamet/ Yahu n’oluyor/ Can Yücel şiirleriyle / Seferden dönüyor." Demirtaş, ilk biçimini Can Yücel’e okuduğu bu şiirinin macerasını, şöyle anlatıyor: "Şiirin ilk biçiminde, torbaya şarap şişeleri yerine şiirler doldurmuştum. Ve Can Yücel şiirleriyle dönüyordu seferinden. Şiir okundu bitti. ‘Gözümün içi dedi, halt etme. Sen yine şişeleri koy torbaya. Şişeler kırılsın, ama şiir kırılmasın.’ Ben de öyle vaptım." Tam Sevgili Can Yücel’e yakışır bir söylem Demirtaş’ın. İlhan Selçuk’un da beğenerek bir yazısına aldığı, şu dizelerini sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. "Hazır ol kalbim/ Türküsünü söylemeye/ Derin yara almış/ Bir umudun." Bir de insanı canevinden vuran, şu dizelere bakın: "Her gün kapanan kapılar önünde/ Başkaldıran öfkenle dikilsen de/ Kar etmez/ Çünkü bir şeyler almak çarşılardan elvere/ Çünkü çocuklar dur bilmez/ Havasız koğuşlara alışılır/ Yatılır of demeden hücrelerde/ Hiçbir şey öldürmez insan yüreğini/ Öldürür eğilmek bir ekmek uğruna/ Uç kuruşluk adamlar önünde."
Edebiyatçılar Derneği'nin kitapları
Edebiyatçılar Derneği değerli kitaplar yayımlıyor. Bunlardan birisi de belki de en önemlisi, Pertev Naili Boratav’ın Nasreddin Hoca"sı Bu kitap için kapsamlı bir değerlendirme yazdığımdan, ayrıca üzerinde durmayacağım. Bir başkası ise "Sanatçı Tanıklığı-Kent Yaşam Kültür" (Artist on the City-Life-Culture). Sanatçıların konuşmalarını derleyip yayına hazırlayan, Ali Cengizkan’ın emeği sağolsun Özcan Karabulut’un yayına hazırladığı "Her Pazartesi Edebiyat Konuşmaları" da aynı yöntemle hazırlanmış bir kitap.
Teoman Akgür’ün "Türkiye ve Batı 1789-1989 İktisadi Etkileşim ve Siyasi Yansıma" kitabı ise özenle hazırlanmış şemaları, tabloları, grafikleri ile bu konuya ilgi duyanlara kaynak oluşturacak nitelikte, titiz bir çalışmanın ürünü.
Enise Kantemir’in "Yazılı ve Sözlü Anlatım" kitabı, alanında önemli bir boşluğu dolduracak nitelikli bir yapıt. Bu kitapta yer alan "Sözlü ve Yazılı Anlatıma Engel Olan Altı İnsan Tipi"ni burada belirtmeden geçemeyeceğim. "Tip 1: Dinlemeyen Tip. Tip 2: Nezaketsiz Tip. Tip 3: Sabırsız Tip. Tip 4: Kızgın Tip. Tip 5: Baştan Sav- macı Tip. Tip 6: Olumsuz Tip." Umarım yolunuz bu tiplerden hiçbirine düşmez. Düşerse, "vay geldi" başınıza. Bu kitaptaki örnek parçalar da yerli ve yabancı çağdaş yazarlardan seçilmiş oldukça ilginç parçalar. Yani kısacası bu kitap, Ahmet Mithat Efendi'nin deyişiyle "Eğlendirerek öğreten" bir kitap. Enise Hanım'ın kutlamak gerekir.
Cahit Kavcar-Ferhan Oğuzkan-Sedat Sever’in birlikte hazırladıkları "Türkçe Öğretimi" kitabını da ilgiyle okuyup inceledim Cahit Kavcar yine her zamanki "yerleşik" dili ve anlatımıyla çıkıyor karşımıza. Onun yazdıklarını okurken, kendimi çok iyi yerleştirilmiş yalın, düzenli bir köy evine girmiş gibi duyumsarım. Onun anlatımı benim için, eksiği fazlası olmayan yolın aydınlık bir ortamdır. Her eline kalem alanın, ticari amaçlarla bu alanda "kitapçıklar" yazmaya kalktığı bir ortamda böylesine nitelikli kitaplara, büyük gereksinim olduğu kanısındayım.
Metin Turan "Üç Kanatlı Masal Kuşu Oğuz Tansel" kitabıyla konuk oluyor masama. Tansel’i anma konuşmalarından oluşan bu güzel kitabın sonunda da oldukça zengin bir "Tansel Kaynakçası" yer alıyor.
Masamın öteki konuklarıysa şöyle: Turgay Değirmenci bir yerinde "Dağlarla çevrili bu yerin/ Tutsak düşmüş kuşuyum/ Yasalar ve yasaklarla kuşatılmış" dediği, "Serüvenci" adlı şiir kitabım yayımlamış. Mucize Özünal "Kızkovalayan" ve "Park Öyküleri" adlı iki öykü kitabıyla, Nafize Öztok ise "Karasevda Çiçeği" de parmak kaldırıyor yazın dünyamızda. Dursun Özden şiirlerini "Yeni Zamanlar Dervişi Onat Kutlar" adı altında toplamış ve kapakta Onat’ın, hep o gülen aydınlık yüzü. Nerimen Calap şiir kitabının adına "Akşamdı Dökülen" demiş ve "Yalancı bakışlara kapadım gözlerimi/ Alıp gittim başımı/ Kafdağı’nın Ardına" diye bitirmiş. Ali "Çeyrek Adam"da toplarken, İsmail Karaahmetoğlu bir "Nasreddin Hoca Derlemeleri" sunmuş bize. Faruk Cumbul’un "Mustafa Kemal Aşiyanda" yapıtını da ilgiyle okudum, okurken de Fikret’in oğlu Haluk hakkında bilmediğim ayrıntılar öğrendim ve "Haluk’un dramım" bir ölçüde de olsa anladım sanırım. Zekeriya Saka’nm "Adı Kalsm"daki öykülerini, Funda Name Kahveci’nin "Herşeye Rağmen’’deki şiirlerini okuyup, elimi yeni bir kitaba uzattığımda, Canan Eronat’m "Ertuğrul Süvarisi Ali Bey’den Ayşe Hanıma Mektuplar" adlı kitabı durdurdu beni. Yani bir başka deyişle yolumu kesti. "İsmetli, Hakikatli, Feragatli, Sadakatli Kadınım, Sultanım, Efendim Hazretleri" diye başkan bu mektuplar, nasıl olur da yolumu esmez ki... Ayrıca bu mektupların saklandığı bohçanın içinde, "Deryalara sığmaz bir sevda" dürülüdür. Canan Eronat’ın "sunuş" yazısında kullandığı İstanbul Türkçesi’de bir başka şenlik. İşte birkaç Örnek: "Ayşanım tek oğlu Rauf’u ne dediyse lebbey her yaptığına şebboy diyerek şımartmış". "Ayşanım koynunda Ali Bey’in mektupları, ondan bergüzar şala sarunup, tığ-ı tebet canını zor kurtarıyor." "Ne gustosundan ne sefasından ödün veriyor, ne de ağzının tadından." "Yemek ortaya tetümmatıyla gelmeli. Sahanda yumurta yaşmaklı, fasulya helmeli olmalı." Bu bizim Canan Abla, hani Can Yücel’in "Bir hadise var Can ile Canan arasında" dediği "ikiz kardeş" Canan Abla’dır ki, işte bu kitabı o yazmış. Eline sağlık.
Ve elbette ki masamın hiç eksilmeyen hatırlı konukları "Masallar". Maurice Me- bayer’in "Eskimo Masalları", Ricbard Wil- helm’in "Çin Masalları", Korhan Kaya’nın çevirdiği "Hint Masalları" ve kızı Aysu Tansel’in büyük bir değerbilirlikle adına gönderdiği Öğuz Tansel’in bütün masal kitapları... Yani anlayacağınız bir şiir, bir öykü, bir masal içinde yaşamadayım ki sormayın.
Hepinize kitaplı günler...