Halk Şâirleri arasındaki (Bâde) efsanesine göre, hakiki âşık ancak (Pîr) elinden bâde içendir. Alelûmum içki mânasında olan bâde; divan ve tekke şâirlerince de muhtelif telâkilere yol açmış ve an'aneler ortaya koymuştur.
Halk şâiri piri görmek ve onun elinden bâde içmek gibi muayyen ve dağişmez bir inanış an'anesine bağlanmakla beraber tarikat telkinleri neticesi ruhunda ilâhî aşk heyecanı uyandırmak için mânevi bir iksire ihtiyaç duyan tekke şâiri de bu iksiri bâde dolu, kızıl deli, dem gibi isimlerle anlatarak bunu piri muğan adını da verdiği şeyhinden ve mürşidinden bekler. Halk şâirinin piri gibi, tekke ve hattâ divan şâirinin de pîrimuğanı vardır. Divan şairlerinden bir damla bile içki içmemiş olanlar içinde humhaneden, meyhaneden, piri muğandan ve bâdeden bahsedenler de çok görülür. Bu bahsediş; eski devrin dar şeriat itikatlarına karşı geniş düşünüşün bir remzi olmakla beraber, içkiyi Nedim gibi maddî mânasında beyitleştirenler de vardır.
Diğer taraftan da içen, hayat ve dünya hâdiselerine karşı kayıtsız görünen bir zümrenin de:
gibi sözlerine ve:
diyen deryadil ve kalender ruhla şâirlere de tesadüf edilir. Zahit ve sofi şâir ise ancak ve yalnız:
diye Cennette bâdeyi mübah görürken, halk şâiri de bunu pîr elinden içmek iştiyakını duyar.
Divan şâirlerinden kendisini, güzel terâkki ettiği kadından gayri tiplerin cazibesine kaptıranlar:
diye kadını açık göz, pür efsun ve nihayet başı örtülü mel'unlar diye tavsif ve tel'in ederken, halk şâiri bâdeli âşık olduktan sonra; saf kalpli, âhu gözlü, yetmiş iki örük saçlı, tuba gazı gibi başı örtülü sevgili yoluna kendini kor ve öyle cefalar çeker ki yine kendi tâbirlerlyle ölümü (Şeker şerbeti) bilir:
Halk şâirietinin hepsi bâde efsanesine bağlı değillerdir. Tarikatlarla kuvvetli alâkası olanlar tıpkı tekke şâirleri gibidirler. Bunlar içinde bâde ile alâkası olmıyanlar bir taraf, Pîr elinden içilen bâdenin üstad tanınmasını hatâ addedenler de vardır. Âşık Kemal şu kıtasında:
demekle bu husustaki kanaatini anlatmış olur.
Bâdeli halk şâirleri; daha çok şehir ve cemiyet hayatına uzak kalanlar arasında görülür. Bunlara göre bâde iki türlüdür:
Er dolusu bâde, bu bâdeyi içerek âşık olan ayni zamanda kahraman da olur.
Sevdiği için ölümle göğüs göğüse gelir, maceraları kahramanlıkla doludur. Meşhur efsâne kahramanı Köroğlu gibi.
Pîr dolusu bâde; bu bâdeden içen âşık sevgilisi arkasından yanar, cefalar çeker. Bu kahraman değildir. Vafâkar ve fedakardır. Ercişli Emrah ve Âşık Kerem gibi.
Ruhunda şairlik olan, bir sevgili arayan, onun arkasından koşmak ve yıpranmak, ömrünü bitirmek için coşkunlukta bulunanlar bâde içmeyi kavurucu bir ihtiyaç olarak duyar. Esasen şâir destanî vakalara hayan va bâde efsanelerine yanan bir muhitte de olduğu için bir taraftan bu gibi an'ane ve menkibelere ait malzeme onun ruhunda ve benliğinde toplanırken, diğer taraftan da nakledilen vakaların heyecanı da âsabı üzerinde müessir olanaktan hâli kalmaz. Gün geçtikçe sinirleri bozulur. Nihayet bir gün bir bahçede veya mezarlık kenarında uyuduğu zaman (Hazreti Pîr) rüyasına girer, (Kudret gülü) dedikleri kolunu uzatır, iki türlü bâdeden hangisini verecekse; bir, iki, üç.. sıra ile verir. Bu bâdelerden birincisi (kendi bir adı bin aşkına) ikincisi (Pîrler aşkına) üçüncüsü de (sevdiği) kız aşkınadır. (Pîr) kolunu kaldırır ve altından bir sevgili yüzü gösterir. Aşık onun üzerine atılır, (Pîr) kolunu indirinee sevdiği bir daha görünmez. (Pîr) âşıkı böylece (Çarh Çember) inden geçirerek aşk, Vefa ve fedakârlık işlerinde imtihan ettikten sonra kaybolur. Âşık uyanır, kendini ya bir mezar taşına, ya bir ağaca veyahut bir bahçe parmaklığına sarılmış bulur. Ağlar, yıpramr, ağzından ve burnundan karı gelir. Artık bâde içerek âşık olduğunu anlar. İşte (Âşık şâirler) üzerine kurulan hikâye evvelâ bu bâde macerasile başlar ve bundan sonra destanî vak'alar birbirini takip eder gider..
Aşık şâirler, Pir elinden bâdeyi hemen her zaman rüyâda içer. Köroğlu efsânesinin şark rivayetinde; Köroğlu bâdeyi uykuda değil, uyanık iken Pîr elinden içmiştir.
Sultan Murat tarafından babasının gözleri kör edilmeden evvel adı (Ruşen Ali) olan Köroğlu, babasının intikamını almak üzere aile ocağından ayrılıp da ilk seyahate çıktığı sırada (Bingöl) dağlarına gelmiş, yoldan geçerken bir pinarın başında üç derviş görmüş, dervişlere selâm vermiş, dervişler selâmını aldıktan sonra yanlarına çağırmışlar, o da oturmuş, bir derviş ötekilere sormuş:
- Bu delikanlıya hangi bâdeden verelim?
Öbürleri demişler:
- Er dolusu lâyıktır.
Derviş elindeki tası yanındaki pınara daldırmış, Ruşen Ali'ye vermiş, Ruşen Ali içmiş ve dervişe sormuş:
- Derviş baba bu nedir?
Derviş cevap vermiş:
- Oğlum o bâdedir. İç yaradanan aşkına..
Ruşen Ali bâdeyi içince vücudüne bir ateş yayılmış ve dervişlere:
- Derviş baba yandım.
Derviş :
- Dur oğlum, bir daha bunu da Pîrler aşkına iç..
- Baba yandım, bu ne ateştir?
Derviş :
- Dur oğlum nasibin bir daha var. O da seveceğin kız aşkına..
Ruşen Ali bunu da içince büsbütün ateş kesilmiş, (Hikmet-i Hüda) orada bulunan bir tahta parçasını eline almış ve o sâz olmuş, hiç saz çalmak bilmezken bir usta âşık gibi sazı çalınağa başlamış, dervişler ona:
- Hadi oğlum, artık senin adın Köroğlu'dur. Var Allah yolunu açık eylesin, demişler ve Köroğlı'nu yola vurmuşlar.
Ercişli Emrah'ın rüyada başlayan bâde efsanesi de şöyle anlatılır:
Emrah bir gün Miroğlu Ahmet Beyin huzurunda babasından yediği bir tokat üzerine kaçmış ve bir mezarlık kenarına gelmiş:
Emrah orada Allaha şöyle dua etmiş:
- Ey yokları var eden.. Ben saz çalmak bilmezdim. Babam bana bir sille vurdu. Ben bu derste gafil iken öğrendim. Ya babamın aşkından bana da ver; ya odur ki bu dakikada ruhumu al.
Emrahın duası kabul olmuş ve orada uyumuş kalmıştı.
(Hazreti Pîr) o sırada yetişmiş ve Emraha şöyle demiş:
- Oğlum duan müstecap oldu (elindeki bâdeyi göstererek): Bu gördüğün aşk bâdesidir ve Pîr dolusudur. Al bunu iç!..
Emrah bâdeye tutkal gibi yapıştı, fakat
Pîr:
- Dur oğlum dur; bu bâdeyi içmenin de erkânı var. Evvelâ seni beni yaradanın aşkına iç dedi.
Emrah bu sözleri tekrarladı ve bâdeyi içince üç yüz altmış altı damarım bir ateştir yayıldı ve:
- Pîr baba yandım, bu nice bâde idi?
Pîr
- Oğlum bir içtin, nasibin iki daha var:
Pîr ikinci bâdeyi de doldurup Emraha verince:
Emrah
- Pîr baba bu kimin aşkına?
Pîr
- Üçler, Beşler, Yediler aşkına dedi.
Emrah bunu da içince ateş kesildi.
Pir
- Oğlum bir daha! Bilir misin o da kimin aşkına?
Emrah
- Pir baba veren bilir..
Pîr
- Ercişteki Miroğlu Ahmed Beyin kızı Selvihan aşkına..
Emrah bunu da içti.
Pir
- Oğlum bir şey gördün mü?
Diyerek kolunu kaldırdı ve:
-Bak kolumun altında Selvihanın cemalini gör dedi.
Emrah baktı, Pirin kolu altından Selvinin yüzünü görünce aklı başından gitti. Kızın üzerine atıldı, Pîr kolunu çekti. Emrah baktı ki sarıldığı kız değil, bir mezar taş. Ağladı ağzından kan köpükleri geldi. Pîr Emrah'a tekrar Selvihanın yüzünü göstererek odasına kadar götürdü ve bu sırada Emraha:
Çek müddetülömür cezandır.
dedi ve artık daha görünmedi.
Aşık Sümmanî de sevdiği (Gülperi) aşkına verilen bâdeyi de rüyada içtiğini şöyle anlatır:
Köroğlu efsanesinin şark rivayetlerinde adı geçen (Lezgi Ahmet) için de bâdeyi rüyada içtiğine şöyle bir koşma vardır:
Bâde içmek an'anesine aşık şâirlerin bir kısmı samimî olarak bağlıdır ve böyle bir rüya hâdisesi de geçilir. O buna inanmış ve kendini de bundan sonra sevgilisine bağlamış tız. Fakat bir kısım halk şâirleri ve daha ziyade son asırlara doğru biraz açık göz olanlar, dinledikleri menkibelerden kendi hesabına bir kompozisyon yapar ve bir Pîr vak`ası kurar. Bunu muhitindeki saf halka anlatır ve inandırır. Bunlar her ne kadar macera yapmak ve hikâye kurmak sevdasında bulunurlarsa da pek fazla tutunamazlar, çoğu da söner gider.