Ayasofya muhakkak ki bir Bizans seridir. 27 Aralık (kânunuevvel) 1949 da yapılışının 1412 nci senesidir. Yapıldığı zamanın muhakkak ki bir mimârî eseridir. Fakat örnek olmuş ve ya olmamış Ayasofya, mimari itibarile geçilmiştir. Ananeye göre, Ayasofya, Ortodoks hristiyanlığının büyük bir mabedi olmaktan önce, cami olsun diye yapılmış ve sonra kilise olmuştur. Bu gün, bu mabet, en olgun çağında Fatih Sultan Mehmet tarafından tekrar müslüman edilmiştir. Beş asırdır da müslümandır. Onda şimdi ibadet edilmiyor.. Esasen böyle eserler bir müzedir. Nite kim cami iken de herkes ve her yabancı gezebiliyordu. Garp medeniyet âle minde bir kilisenin müze olduğu vâki değildir. İzah etmek istemediğim bir görüşle bugün müze olmuştur. Fakat yine müslümandır. Hatta okadar ki İstanbul'da her hangi bir asırda Ayasofya ne olursa olsun yine müslüman kalacaktır. Onun müslüman oluncıya kadarki dev resi arızî idi bile. O şimdi bu beş asırlık kisvesiyle yerini buldu ve maksadına erdi.
Ayasofya o kadar bizim olmuştur ki onun Türk ve müslümanlığından bir taş koparıldığı gün, yıkılacaktır. Onun kenarlarına muhteşem istinat duvarlarını Türkler yapmıştır. Bir taş koparılamaz. Bir köşesinde sıraya dizilen o muhteşem türbeler kaldırılamaz. Zira buna beşerin takati ve hissi mânidir ve onlar bu eseri korumtadıt. Öbür tarafta Sultan Mahmudu Evvelin imareti bir güzellik timsalidir. Almanların harfiyyatını kolaylaştırmak maksadiyle Arkeoloji müzesince yıktırılan diğer taraftaki Fatih Sultan Mehmedin yaptırdığı medresenin, bugün mevcut olmaması, onun Müslümanlık bünyesini kaldıramamıştır. Lakin bir hayli üzmüştür. Ayasofya o kadar Türk ve müslümandır ki, Efsanemiz, onun bir türlü tutmıyan kubbesine peygamberimizin tükrüğünden karıştırmıştır. Türk efsanesi, Peygamberimize dedirtir ki: Ayasofyanın kubbesini yapıyorlar. Yine yıkılıyor. Durun ben tükrüğümden vereyim, harcına karıştırın tutar. Zira orası bir gün cami olacaktır, diyor, ve efsane bundan sonra kubbesini yıkmıyor ve yıktırmıyor. Çünkü Peygamberimizin tükrüğü harcına karışmıştır.
Efsane böyledir; kısaca izah edelim:
Hızır Aleyhisselâm birgün Ayasof yanın bir türlü tutmıyan ve daima yıkı lan kubbesine bir çare bulduğunu abdal şekline girerek rahiblere:
- Ahirzaman peygamberinin tük rüğü olmadıkca bu kubbe tutmaz, Eğer onu zemzem suyu ile karıştırıp kubbe-1 nin hamuruna katarsanız kubbe sabit o lur, der kaybolur.
Rahipler Mekkeye giderler. Pey gamberimizin amucası Ebu Talibi bu lurlar. Bunun delâletiyle Peygamberi mizin yanına girerek tükrüğünden ister ler. Bir hokkaya tükrüğünden alırlar. 70 deveye Mekke toprağı, 70 deveye de zemzem yükliyerek getirirler. Ayasofya da terler direk yanında Mekke topra ğıyla Mekke zemzemini hamur ederler, tükrüğü de karıştırarak kubbeyi tuttu rurlar.
Fatih de bu azametli kubbenin Pey gamberimizin tükrüğüyle kaim olma sından ortasına bir zincir ile teberrüken bir altun top asarlar ki içi 50 kile buğ day alırmış.
Hızır Aleyhisselâm bunun altında. ibadet edermiş, orayı kendine makam tutmuştur. O mahalde 40 sabah namaza devam edenin Dünyadan ve Ahretten muradı ne ise hasıl olur. Görüyorsunuz ya, halk bunun yapılış efsanesini nasıl müslümanlaştırıyor.
Bizans şehri imparatoru Ayasofya'nın yıkılma tehlikesini önlemek için İkinci Sultan Mehmet Çelebiden bir mimar istiyor. Evliya Çelebinin müntehibatından öğrendiğimize göre gönderilen mimar Ali Neccar lâzım gelen onarımı yapıyor. Artık Edirneye işi bitince dönüyor. Neticeyi ona şöyle anlatıyorlar:
- Padişahım İnşallah İstanbul sizin olacak. Ayasofyayı cami yapacaksınız. Ona dört payanda vurdum.' Minarenizin kaidesini kurdum. İçinin. 200 basamak merdivenini döşedim. Kostantin ne yapıyorsun dedi. Tabakaya, çıkmağa merdiven dedim. Onun üzerinde de namaz kıldım. Payandalar ile kubbeyi kurtardım. Tamir vazifesi bana düştü. Fetih vazifesi de sana düştü.
Demek Ayasofya daha fethinden önce cami olarak tasarlanmıştır. Kubbesinin sağındaki minare kaidesini anane o zaman yapmıştır. Mimarı üzerinde namaz bile kılmıştır. Anane bunu tahakkuk ettirmiş, fetihten sonra Ayasofya cami olmuş. Bu kaide üzerinde üç sene sonra 16 köşe meşhur tuğla minare yapılmış. Minare yerinde, efsânesi gönüllerde halâ yaşar.
Fatih Sultan Mehmet îstanbulu alıp Ayasofyayı cami yapınca Hızır Aleyhisselâm içine girer. Bakar ki kıble Mekkeye müteveccih değildir. Solda arkada dört köşe terler direk denen ve üzeri bakır kaplı mermer direk kaidesine parmağını sokar. Camiyi Kâbeye çevirir.
Hızır Aleyhisselâmdan. murad da İstanbul'un ilk kadısı Hızır Beydir. Zira o kadılığının kütük ve sicil defterine tekemmül edip kara kaplı kitaba kaydolunmayınca tamam olmaz. Halk bunu kendi anlayışına göre böyle söylemiştir. Görüyoruz ki her efsanenin bir esası vardır. Şarkta uydurma efsane yoktur ve yapılmamıştır. İşte Ayasofyanın kuruluş, Cami oluş efsanelerinin müslüman tarafları da böyledir.
O delik Ayasofya daha Hristiyan iken vardır ve Hristiyanlarca bunun bir manası olduğundan ziyaretgâhtır. İste onu İstanbul Türk Efsanesi derhâl müslümanlaştırmıştır. Yanî Ayasofyanın bütünü değil her bir parçası böylece müslüman edilmiştir .
Ayasofyanın her parça ve bucağının müslüman olması için söylenen ve muhakkak ki bir aslı olması icabeden efsaneler bize Ayasofyada pek çok sayıda makam seçmiştir:
1 - Müselleme makamı. Halife Muaviye zamanında müselleme serdarlısında İstanbul muhasara edilir. Ayasofyada üç bucak nam mahalde salihler burada namaz kılmışlardır.
2 - Eyüb - Sultan makamı. Hicretin 50 nci yılında (660) Burada Eba Eyyub iki rekat namaz kılmıştır. Bu terler direk kıblesindeki mihrabdır.
3 - Halife Ömer İbnil Aziz makamı. Hicretin 97 yılında (715) muhasarada salihlerin Ayasofyanın garbinde yeşil mihrab dibinde ibadet ettikleri yerdir.
4 — Halife Haruni Reşid Makamı. Hicretin 252 (371) inci yılında ikinci muhasarada Ayasofyanın Süleyman Peygamber kıblesinde, meyyitkapısı içinde olan bu yerde ibadet etmiştir.
5 — Battal Gazi makamı. Ayasofya çanlığına çıkıp ibadet etmiştir. Burası makamı sayılır.
6 - Şeyh Maksud makamı. Baba Cağfer ile. İstanbula kıtal müsaadesiyle gelip Ayasofyanın şarkında türbe kapısı iç tarafında köşede ibadet etmiştir. Buraya şeyh Maksud makamı dendiği kadar, Baba Cağfer makamı da denir.
7 — Süleyman Peygamber makamı. Menberin sağındaki yeşil mihrabın bulunduğu yerdir, iptida Ayasofya zemininde (İlk Ayasofyada) kadim ibadetgâhtır. Bu makamda teheccüt ve işrak namazları kılınır.
8 - İskender Zülkarneyn makamı. Menberin yerinde imiş.
9 - Hızır Aleyhisselam makamı. Kubbe ortasında top kandil altındadır. Bazı saf ve temiz müslümanlar (salihler) burada Hızınla karşılaşabilirlermiş. Musalla kapısıyla naenber arasında- duvarda -kapı resmi de Hızır makamına işarettir.
10 - Kırklar makamı. Müezzinler mahfelinin cenup taralındadır. Bu makamda ibadet edenlerden nice kimseler bunlara mülâki olmuşlardır. (1)
11 - Havariyyun makamı Ayasofya camimin üst tabakasının şark tarafındadır.
12 - Ak Şemseddin makamı. Terler direk kürbünde ibadet ettiğinden bu makam da ziyaretgâhtır.
13 — Terler direk. Yaz ve kış terler. Alt kısmı bakır kaplıdır. Temelinde tılısım var derler. Bu direk Vedud sultanın yürekler yakıcı (Ah) ı hararetinin halâ tesirleri devamından terlemiştir. Bazıları da peygamberimizin tükrüğile bu sütunun yanında kubbe için macun yapıldığından teessüründen derler.
a) Başı ağrıyan bu terden başın sürse veya terini yalasa iyi olur.
b) Yürek ağrısına uğrayan, yü reğinden kan giden yalasa şifa bulur.
c) Sıtması tutan bakır kaplı kısmın altındaki tozdan bir kaç parmak yalasa kusar ve iyi olur.
14 - Büyük kapı efsanesi. Nuhun gemisi tahtasından yapılmıştır. Bir adam sefere ve ticarete gidecek olsa iki rekat namaz kılıp kapının tahtasına ellerini sürse ve Nuha fatiha okursa seferden selametle döner.
15 - Ayasofya kuyusu. Yürek çarpıntısı çekenler üç cumartesi seher vakti aç karnına içse iyi olur.
16 - Altun top inanışı. Unutkanlığı olan 7 sabah, altında sabah namazı kılsa ve dua etse ve her vakitte 7 siyah üzüm yese iyi olur. Ak Şemseddin oğlu Hamdi Çelebi de bu makamda bu suretle iyi olmuştur. Velhasıl Ayasofyada ibadet edenlerin dünya ve ahiret hususunda diledikleri ne ise olur. Hamdi Çelebi Yusuf ve Zelihayı burada Hızırın tenbihiyle Molla Caminin eserinden tercüme etmiştir.
17 - Soğuk pencere makamı. Kıble tarafında Hünkâr kapısı iç tarafındadır. Oradan rüzgâr gelir. Burada Ak Şemseddin tefsir okutmuş ve o zaman ve ondan sonra orada ders okuyanlara dua etmiştir. Burada "Bismillah" diyen mahrum kalmaz. Nice adam burada kurra olmuştur.
18 - Yediler makamı. Yukarı tabakanın şarkındadır.
19 - İsa peygamber beşiği. Hristiyan iken Ayasofyada bulunur ve aynı zamanda yeni doğan çocukları içinde vaftiz ederlerdi. Fatih Sultan Mehmet bunu sarayına getirtmiş ve kütüphanesinin bir köşesine koymuştur.
Şehi bey tezkeresinin bildirdiğine göre bir gün hususi kütüphanesinde otururken Fatih, Hafızı kütübü Tokatlı Molla Lûtfiden bir kitap ister. O da bu mermerin üzerine basarak uzanır. Fatih hemen: Ne yaptın, o taş üzerinde Hazreti İsa doğmuştur, der.
Molla Lutfi kitabı alarak iner. Bir şey söylemez. Zaman geçer. Bu keyfiyet unutulur. Yine bir gün Molla, Fatihin dizi üzerine, kitapların tozlarının alındığı bezi kor. Padişah bundan sıkılır... Bunu niye koydun, der. Molla: "Sultanım niye bihuzur oluyorsunuz. İsa peygamberin beşiğinin bezidir cevabını verir."
Fatih Sultan Mehmet, zamanında hususî evrakı arasında bazı zayiçeler çıkmış ise de, hurafelere inanmazdı. Bu geri zihniyetle İstanbulu aldıktan sonra Bizanslılardan geçmesin diye mücadele etmiş ve hattâ tılısım olduğundan bahsolunan üç yılanlı sütunun başına tahrip için değil, fakat bunu red için gürzünü fırlatmıştır. Mamafih bütün bu itinaya rağmen bize müslümanlık kisvesi altında Bizanslıların ölülerin başında kandil yakma. Yatırların pencerelerinde niyet ve murad için bez bağlama ve sair zararlı ve zararsız hristiyan bidatlerinden geçmiştir.
Artık Fatih İstanbul'u alınca bütün binalar gibi Ayasofya da onun malı olmuştu. Bittabi bunların hepsini vakfetmiştir. Fetihten 3 gün sonra merasimle Ayasofyaya cuma namazına geldikte birisinin tahribatta bulunduğunu görünce elindeki gürz ile dürterek bu tecavüzü durduruyor ve: Ben size daha fetihten önce söylemiştim ki binalar bana aittir. Görüyoruz ki daha fetihten önce Ayasofya onun malı olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet, Ayasofyayı cami yapınca içindeki putları kaldırtmış ve onları Ok Meydanına göndererek nişangâh olarak kullanıldığı ve pota atış veyahut puta atışın buradan geldiği söylenir.
Fatih Sultan Mehmet, Ayasofyayı cami yapınca hemen tahtadan muyakkat bir minare yapılması emrolunuyor. Üç günde bitiyor. Bunu Fatih üç sene sonra tuğla minare yapılınca da yıktırmıyor. Babı hümayun tarafındaki minare yapılınca artık bu eskiyen tahta minareyi yıkmak istiyorlar Yavuz Sultan Selim: "O dedemin İstanbulu fethi hatıralarındandır, yıktırılamaz" diyor. Hattâ İkinci Sultan Selim bunun çıkılacak tahkim ettiriyor. Her halde bilmediğimiz bir tarihte kendiliğinden göçmüş olmalıdır Türk geçmiş asırlarda tahripkâr değildi. Bizansın bir taşına bile dokunmamışlar bilakis imar etmişlerdir. Bir kaç garezkârımız müstesna herkes bunun böyle olduğunu bilir. Bunları imar yıkmak değildi. İstanbul'la Türkten başka bir millet sahib olsaydı acaba bugünkü kadar Bizans eseri kalabilir mi idi. İstanbul'da bir Türk eserini bunlardan herhangi birine ortaya çıkaracağım diye yıkanlar hiç olmazsa kendinden utanmalıdır. Evliya Çelebi'yi karıştırırsak görürüz ki Ayasofya'ya ait şifa kaynakları efsaneler ve inanışların çeşidini buluruz. Müntehibatta olan şu efsanesine bakınız:
Abdül Vedud İstanbul fethinden önce Şam (Suriye) den gelip Kayserin izniyle Ayasofyada oturur. Fatih muhasarasının ellinci günü ölür. Bir hafta sonra fetih müyesser olur. Lakin Abdül Vedudun da terler direk yanında cesedi bulunur. Namazını kılarlar. Yanında bulunanlar iki dedesine vasiyeti üzere halen medfun olduğu türbeye defnedilir (1). Evliya Çelebi'ye göreyse terler direk önünde ölen Abdül Vedud orada kendi kendine gasledilmiş tabuta konmuş, tabut kendiliğinden kalkmış, yola düzülmüş. Onu takibeden halk da nereye inerse oraya gömülsün demiş ve kendiliğinden durduğu yerde yani şimdiki türbesine defnedilmiş. Ayasofya müzesinde değil camiinde Fatih devrinin şu hatıraları sıralanabilir.
Medrese: Fatih zamanında zeminde gömülü idi. Üstünün yeni olmasından. aldanılarak yıkttırlmıştır.
İki fener: Mevcut olup olmadığı tahkik olunamadı.
Akşemseddinin Medrese kapısı ittisalindeki Halvethanesi: Bittabi mevcut değildir. Burası kütüphane müderrislerine vakfedilmiş ve bir muit (Dogent) odası da olmuştur.
Minber: Yerindedir.
Tuğla minare: Hala durmaktadır.
Tahta minare: Mevcut değildir.