Samandağ yani aslı itibariyle Süveydiye; Musa Dağı, Keldağ ve Saman Dağı (st. Simon dağı) arasında bulunan, Asi Nehri'nin Akdeniz'e döküldüğü noktada oluşmuş deltada kuruludur. Türkiye’nin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan ilçe M.Ö 305 yılında Selefkos Nikator tarafından Musa dağı eteklerinde, deniz kıyısına uzanan alanda Antakya’nın bir Liman kenti olarak kurulmuştur. İlk adı Selevkia - Pieria’dır. Bu tarihlerde yalnız Antakya’nın değil, Mezopotamya’ya Uzanan alanın liman görevlerini yerine getiren planlı bir kent olmuştur.
Yüzyılın 2. yarısında kent Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. İki Roma İmparatoru Vespasyanos ile Titüs, yöreden geçen derenin ve su akıntılarının Liman dışına akıtılması amacıyla bir kanal yapmışlardır. Bu kanal çağın insan eliyle yapılmış en görkemli tarihi eserlerindendir. Şu anda Titüs Tüneli Kapı suyu köyü Çevlik tatil yöresinde mevcudiyetini korumaktadır. İlçe daha sonraları İslam egemenliğine girmiş, sırasıyla Selçuklular, Fatimiler ile Memlüklerin egemenliği altında kalmıştır. XVI. yüzyıl başlarından 1918’e kadar Osmanlı yönetimi hüküm sürmüştür. 1918–1939 yılları arasında Fransız işgali altında kalan bölge, Samandağ Halkının bu işgalleri kabul etmeyerek örgütlenmesi ile büyük çaba göstererek 1939 yılında Hatay ile beraber bağımsızlığını kazanmıştır. Bir yıl sonra da hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti yönetimine Hatay’la birlikte katılır.1940- 1948 yılları arasında Süveydiye adıyla Antakya’ya bağlı bir bucak iken; 11 Haziran 1947 tarih ve 5070 sayılı Kanunla SAMANDAĞ ismi ile ilçenin kuruluşu kabul edilmiş, 1948’de Samandağ İlçe statüsüne kavuşmuştur. İlçe adını, kuzey doğusundaki St. Simon (Sen‘an ) dağından almıştır. Yani anlayacağınız gibi ilçemizin doğusundaki dağ Samandağı değil oradaki manastırdan anlaşılacağı gibi St. Simon dağıdır. Ve ilçemizin adı da Süveydiye’dir.
Samandağ'da 350 Arap Ortodoks ailenin yaşadığı Cemal Gürsel (Zeytuniye) Mahallesi’nde birbirine yakın mesafede iki Arap Ortodoks Kilisesi var. Kiliselerden Aziz İlyas Kilisesi demir parmaklıklarla çevrilmiş bir avlunun, Meryem Ana Kilisesi ise Ortodoks Mezarlığı’nın içinde bulunmaktadır. Her ikisi de son derece bakımlı ve ibadete açıktır.
İlçemize 4 km uzaklıkta ve halen "Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü" olma özelliğini sürdüren Vakıflı Köyümüz; Musa Dağı eteklerindeki Hıdırbey Vadisi’nin doğal devamı niteliğinde, Köy kilisesi Surp Asdvadzadzin’in (Aziz Meryem Ana) 1997 yılında geniş kapsamlı restorasyonla bugünkü halini alır. Her yıl kutlanan Kutsal Doğum (Noel / Surp Dzununt), Kutsal Diriliş (Paskalya / Surp Zadig) ve Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş Yortusu (Surp Asdvadzadzin) dini törenleri söz konusudur.
İlçemizde başka bir inançsa Nusayriler, ibadetlerini çoğunlukla ziyaretlerde yapar ve kutsal mekân olarak kabul ederler. Bu makamları yeni araba alanlar, işe girenler, evlenenler ya da askere gidenler vs. üç kez dolaşıp, dilek tutarlar ve Hızır'dan yardım dilerler. Nusayri inancına göre Hz. Muhammed'in Hz. Ali’yi Gadir Hum mıntıkasında halife ilan ettiği kabul edilir. Nusayrilerin en büyük bayramı olan Gadir Hum gününde çalışılmaz ve herhangi bir iş yapılmaz. Namaz kılınır, dua edilir, adak adanır, kurban kesilir, kutsal mekânlar ve yerler ziyaret edilir. Nusayri Cemaati 2008 yılında 15 Aralık gününe denk gelen bayram gününün Antakya'da ve Samandağ'da resmi tatil olması için girişimlerde bulunulur.
Ve 24 camisiyle günde 5 defa ezan sesleri yine ilçemizde duyulmaktadır.
Samandağ yani Süveydiye güneyinde bulunan Kel Dağı, faal olmayan bir volkanik dağdır. Sanki patlayacakta yılların sessizliği bozacak ve diyecek ki: Sebebini bildiğim tarifini yapamadığım sessiz çığlıklarda yüreğim, uzun zamandır böyle olmamıştım... Gün ışımayacak sanki karanlık gecemin sabahında gönlümde ki hüznüm git gide büyüyor umutlar tükendi mi ne? Sol yanım acıyor çocukluğumu düşündükçe! Hüzün dolu çocukluğumdan hatırladığım çok anım yok benim, silinmiş sanki yüreğimden ya da hatırlamak istemediğimden bazı sahnelerini unutmuşum siyah beyaz film gibi. Hep suçlu ben miydim? Yine de çok yalnızım bugünlerde, yüreğim buz gibi üşüyor bu yaz günlerinde... Herkes sağır olmuş duymuyorlar çığlıklarımı kara gecelerde... Hey! Sen neden tutmadın elimi? Tutup ta ısıtmadın yüreğimi... Ben sizi hiç yalnız bırakmadım hep yanınızda oldum, hep vardım sizler için bir yerlerde bu kadar zor mu buradayım demeniz...
Eee bu yalnızlık niye? Hepinizde mi sağırdınız? Bir çığlıktı yalnızlığım yüreğimde
Musa dağı ise ilçenin tüm açılarını ve kederini taşır. HZ.Musa nasıl tüm kavminin acılarını ve ızdırabını çektiyse tıpkı onun adını taşıyan bu dağımızda buradaki yerel halkının çilesini ve duygularını çekmiştir yıllardır aynı topraklarda yaşamış ve aynı dilleri konuşmuş farklı din ve mezheplere ait insanların ayrılığına yol olmuştur. Dilli olsa da bir konuşsa ama nafile biriktir. Başını omzuna yaslamış kristal bir kraliçeye ninniler söyleyen dağdır, baş ve hörgüç kısmıyla yere çökmüş bir deveyi andıran heybetli dağ. Musa Dağ Ermenilerin kutsal kabul ettiği birkaç dağdan biridir.
Bu dağın ermeni tarihindeki önemi 1915 olaylarında direnişin kırılamadığı tek yer olmasıdır. Türkiye’nin tek ermeni köyü olan Vakıflı Köyü bu dağ üzerindedir. Bu dağın eski sahipleri şu an genel olarak Fransa’da Paris, Lübnan’da Beyrut ve anjar, Suriye’de lâskîye ve kesab, Amerika’da ise Kaliforniya ağırlıklı olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Hatta yurt dışında ondan fazla Musa Dağ Derneği, bir Vakıf ve Musa Dağ Konfederasyonu dahi bulunmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda yenilince Musa Dağ bölgesi Fransızların yönetimi altına geçti. Köylüler de 1919 yılında Port Sait’ten köylerine yeniden döndüler ve yanıp yıkılmış evlerini bahçelerini yeniden inşa ettiler. Direniş yaptıkları Damlacık tepesine de bu direnişin anısına kendilerini kurtaran gemiye benzer bir anıt diktiler. Cebel Musalılar dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır: Amerika, Fransa, Mısır, Bağdat, Filistin, Türkiye; birkaç aile de Cebel Musa’da kaldı."
Ve Asi sveydimizin ilham kaynağı, isyanı direnişi aşkı sevgiyi ve başeğmizliğini iliklerimize kadar hissettiren Asi Nehri, rivayette göre binlerce yıl öncesidir; Genç kızların bir ejderha'ya kurban olarak adandığı vakitler Süveydiye de. Her sene aynı gün ve aynı yerde bırakılır şehrin gözden çıkardığı bir genç kız kayalıklar başında, Süveydiye de. Yine böyle bir zaman yaklaşmıştır, Fırtına dolu bulutların yaklaştığı gibi karanlık ve kasvetli. Sıra bir cengâverin sevgilisine gelmiştir, elleri bağlanır. Kızın sevgilisi vazgeçmemiştir oysaki Şehirdekilerin vazgeçtiği gibi mecburen zoraki. Delikanlı kızı salıverir kimse görmeden, kendisi oturur kayalıklara, beklemeye başlar Ejderha'nın gelmesini yalınkılıç.
O an gelmiştir; yüksek tepelerden aşağı sürünerek, ağaçları yıkıp kırarak gelir aynı yere, kayalıklara. Hangi kalp dayanır böyle bir korku ve heyecana. Delikanlı aniden kılıcını çekip kınından, Kayalıklardan aşağı atlarken, Ejder'in tam böğrüne saplar kılıcını. Alevler saçar acısından Ejder. Kayaları eritir, ormanları yakar. Acısı o kadar şiddetlidir ki; O dev cüssesi ile Süveydi’den başlayıp, yerleri yırtarak, parçalayarak Antakya, Suriye, derken taaa Lübnan'ın Bekaa Vadisine kadar gelir, arkasında derin vadiler bırakarak. Ve tam orada büyük bir kaya'ya çarpar. Çarpmanın şiddetiyle kaya yarılır ve içinden muhteşem tat'ta bir su çıkar. Fakat bu çıkan su tüm kanunları hiçe saymıştır. Tüm sular yukarıdan aşağıya, Kuzeyden Güneye akarken, bu su Aşağıdan yukarı doğru ve şaşılacak bir durum ki, Güney'den Kuzey'e akmaya başlamıştır. Tüm ırmaklar sade bir renk'te akarken bu ırmak tüm geçtiği bölgelerin topraklarını taşıyarak koyu kahverengi bir halde akar. Ve Ejderha'nın yardığı toprağı takip ederek taaa Süveydiye ye kadar gelip denize dökülür. Her durumu aykırı olduğu için adına İSYAN EDEN, BAŞKALDIRAN manasında "ASİ" denmiştir.
İşte öyle bir yerdir Süveydiye; dillerden dillere, çan sesleri ezan sesine, bayramlar bayramlara karışır; en çok bayram burada kutlanır. Ramazan ve Kurban Bayramlarının, Noel ve Meryem Ana Yortularının, Gadir Hum Bayramlarının sevincine tüm süveydililer katılır. Komşular birbirlerine "Allah herkese kendi dininde yardımcı olsun" derler. Keldağın sessiz isyanı, Musa Dağın baş eğmezliği ve Asi Nehrinin coşkusudur bizi süveydeli yapan, biz ne dil ne din ne mezhep farkı biliriz biz insana insan olduğu için değer veririz. Yani anlayacağınız gibi dostlar biz Süveydeliliyiz.