Yüzyıllardır kullanıla gelmiş olan ve genel olarak "Kök Boy" diye ifade edilen, çeşitli bitkilerden halkımızın, doğrudan elde ettiği boya tekniği yeniden keşfeder gibiyiz.
Kimyasal boyaların renk ve ton zenginliğine karşılık insan sağlığı açısından taşıdığı sakıncalar, ışığa karşı hassasiyeti yanında köylüler için bir harcama kaynağı oluşu, unutulmak üzere olan halkın boyacılık tekniğini yeniden gündeme getirmiştir.
Özellikle halk el sanatlarım otantik bütünlüğü içinde yeniden ihya etmek isteyen gayretlerin kök boyaya yönelmesini takdirle karşılıyoruz.
Boya tekniği ile ilgili araştırma ve yayınların, bu eğilimi daha da artıracağı kanaatindeyim.
Bu sebeple "İçel Kültürü" ne yazacağım ilk yazıda konu olarak "Kök boyacılığı"nı aldım.
Şüphesiz, kök boyacılık, iklim ve coğrafya şartlarına bağlı olarak çevrede yetişebilen bitkilerle yakından ilgilidir.
Değişik bölgelerdeki halı, kilim vb. gibi dokumalarda görülen renk farklılıkları, tamamen buna, yani o bölgede yetişen ve boya elde edilen bitkilerin sahip olduğu renk özelliğine bağlıdır.
Örnek olarak Taşeli yöresinde hakim renk, sarı, kırmızı, yeşil, siyah kahverengidir.
Halkın "Gök", dediği mavinin değişik tonlarını verecek bitki türü kısıtlıdır.
Kök boyacılığında üç unsur var. Birincisi ağartma. Bununla iplik veya yü nün tabiatında bulunan kirliliği giderilir.
Daha çok düz ve beyaz dokunmuş pamuklu kumaşlarda bu yöntem uygulanır.
Dokunan kumaş, "Mayıs" denilen ilkbaharda yeni otlamaya çıkmış sığır gübresine yatırılır. Bir haftaya yakın sulu gübre içinde bırakılan bez bol su ile yıkanarak fevkalâde parlak bir beyazlık elde edilir. Anlaşılıyor ki halkımız, adını bilmese de gübredeki metan ve amonyağın etkisini keşfetmiştir.
İkinci unsur, kumaş veya ipin boyanmasından önce boyayı iyi algılaması için kullanılan "Şaplama"dır. Şaplamada daha çok ve ana unsur olarak şap kullanılır. Buna, boyanın rengine göre malzeme ilave edilerek, değişik tonlar - elde edilir.
Üçüncü unsur ise doğrudan boya elde edilen bitkilerin; kök, meyve, meyve kabuğu vb. gibi ürünleridir.
Özet olarak ana renkler şu bitkilerden elde edilir.
KIRMIZI: Kök boya denen bitkinin kökünden elde edilir. En çok kullanılan renkler arasında kırmızının bulunuşu, bu bitkinin her yörede yetişmesi bu boyama tekniğine de adını vermiştir.
Kırmızı renk ayrıca yabani gül ve it burnundan elde edilir.
YEŞİL: Şeftali yaprağı göztaşı ile kaynatılarak elde edilir. Ebegümecinden de fazla kalıcı olmamakla beraber yeşil renk alınır.
SARI: Ham maddesi oldukça çok olan bir boya çeşididir. Nar’ın meyve kabuğundan, meyva kökünden, safraıı'dan, sığır kuyruğundan, Nevruz otundan, sütleğenden ve sarı kök denen bitkiden elde edilir.
SİYAH: Yarpuz’dan
KAHVERENGİ: Ihlamur, Çam kabuğu, Armut yaprağı, cevizin meyve kabuğu gövde kabuğu ve yaprağından.
MAVİ: Ayvanın kabuğu ile çekirdeğinden elde edilir.
Özellikle koyu renklerin saplanması ve ton değişikliğini elde etmede yağmur suyuna ıslatılan paslı demir parçalarından oluşturulan demir oksitten yararlanılıyor.
Yine şaplamada sumak yaprağından elde edilen karışım kullanılıyor.
İÇEL ÇULLARI
Türk Milleti’nin en eski sanat dallarından olan dokuma sanatı; halılarda, kilimlerde, çullarda, çuvallarda, heybelerde, torbalarda şekillenerek tarihin erken çağlarından günümüze kadar kendine has özellikleriyle yaşamaktadır. Kullanılan malzemeleriyle, renkleriyle, yanışlarının (= Desen) uyumu ile dokumaları; duyguların sıcaklığının taşındığı sanat eserleridir.
Dokumacı kendine, kızma çeyiz olarak yaptığı kilimlerini, çullarını odasına sermek, seccadesinde namaz kılmak, çuvallarına, elbiselerini, ununu, bulgurunu koymak, heybesini atla, eşekle, bir- şeyler taşımak amacıyla ileride satma gayesi olmadan dokur. Dokumacı, ninelerinden daha ötelere giden geleneği yanışlarında söndürürken ezberden, göz aşinalığı üe atkıları çözgülere sardırır. Bütün bunları yaparken de kendisinin dünyanın en mütevazi sanatçısı olduğundan habersizdir.
İşte bu zengin dokuma dünyasını araştırmak üzere 1985 yılında İçel ilimizde, onun Mersin, Tarsus, Erdemli, Silifke, Mut, Anamur, Gülnar ilçelerinde ve köylerindeydim.
Toros Dağlarından Akdeniz sahillerine inen çerçeve içersinde yaşayan yörüklerin yanısıra büyük bir çoğunluğu yörük geleneğini köylerde yerleşerek yaşatan insanlarla yaşadığım pek çok güzel hatırayı, pek çok dost yüzün hayalini ömrüm boyunca unutamam......
Hah dokunmayan İçel ilimizde kilim ve düz dokuma yaygılar ağırlık kazanmaktadır. Ve bunlar arasında da İçel dokumalarının asıl zenginliğini "Döşeme" denilen çullar teşkil etmektedir.
Çul dokumalar ıstar adı verilen tezgahlarda dokunmakta, çözgü ve atkıları genellikle keçi kılından olmaktadır. Çullarda düz dokuma üzerine cicim ve zili tekniği ile yerleştirilen yanlışlarda yün kullanılmaktadır. Kaim tabii renginden dolayı çoğunlukla siyah zemine sahip olan çullarda geometrik yanışlar, koyu kırmızı, mavi, yeşil, sarı, pembe renklerde parlamaktadır.
İlimizin adeta karakteristik dokunması haline gelen çulların her evde en az bir çeşidi bulunmakta 1.50 x 3.00 m. hatta daha büyük boyutlarda da dokunabilmektedir. Odalarda yaygı olarak kullanılan çulların eni dar, boyu uzun olanları yolluk (= Çul yolluk), daha küçük boyutlara sahip olanları ise "köşe çapıtı" adı altında soba önlerinde veya paspas olarak kullanılmaktadır.
Yanış düzenine göre Çul çeşitleri ise bulabildiğim kadarıyla;
A — Zeminlerine Göre Çullar :
1) Zeminleri diyagonal olarak Altıgenlere bölünen Çullar : İçel yöresinde hemen her ilçemizde değişik isimlerle dokunmaktadır.
a) Palan Çullar (= Lokumlu Çullar) : Çul zeminini altıgenlere ayıran küçük karelere palan (= lokum) adı verilmektedir. Bu çeşit dokumalara Mut yöresinde "Palan" adı verilirken, Silifke’de "Palanlı Beserek", Gülnar’da "Lo- kumlu", Erdemli-Ayaş köyünde "Gök Muskalı" denilmektedir. Bu çullarda her altıgen bölümün ortasında genellikle yıldız (= kelebek) yanışları bulunmaktadır. Çulların bazılarında ise altıgen bölümlere basamaklı sekizgenler yerleştirilmektedir. Erdemli’nin Harfilli köyünde, sekizgenlerin basamaklarından çıkan "armut" denilen yanışlardan dolayı çul "yedi armutlu" adıyla anılmaktadır. Silifke yöresinde de rastladığımız bu basamaklı sekizgenlere "kertikli" denilmektedir.
b) Deli Zili Çullar (= Kadın Bastı Çullar) : Şeritlerle altıgenlere ayrılan zeminlerinde diyagonal sıralar halinde daha küçük altıgenler, ortalarındaki dikdörtgen ve eşkenar dörtgen şeklindeki yanışlarla yer almışlardır. Mut, Mersin’de deli zili denilen çullara Silifke yöresinde kadınbastı adı verilmektedir.
c) Sarı Çatmalı Çullar: "Sarı Çatma" farklı renklerde de olsa çul zemininde diyagonal olarak sıralanan altıgenleri çevreleyen şeretlere verilen isimdir. Altıgen bölümlerin ortasında, palan çul’da olduğu gibi sekiz köşeli yıldızlar bulunmaktadır. Bu çeşit çullar Erdemli, Silifke, Mut’ta dokunmaktadır. Silifke’de bu çullara san çatmalı yanında kavakköy’de olduğu gibi "Beşerekli Cingil"de denilmektedir.
d) Altıgen Bölümlerinde "Satranç (= eşekdişi)" ve "itizi" denilen yanışları taşıyan Çullar : Genellikle altıgen bölümlere, "Satranç" denilen Kare şeklindeki yanışların ucuca tutunarak meydana getirdikleri ortadaki boşluklara "îtizi, denilen "X" şeklindeki yanışlar doldurulmaktadır. Tarsus’un Karadiken köyünde altıgen bölümleri dolduran kare şeklinde "kanat" denilen yanışların sayılarından dolayı çula dokuz kanat çul denilmektedir.
e) Zemininde Koltuğu Bohçalı Yanışlarının Aralarda Birbirine Eğik Olarak Paralel çizgilerle Birleşmesi ile Altıgenlerin Meydana Getirildiği Çullar : Silifke’nin Kavakköy ve Karadedeli köyünde dokunan bu çullarda diyagonal olarak sıralanan altıgen bölümlerin ortasında "koltuğu bohçalı" yanışları bulunmaktadır.
2) Zeminleri Diyagonal Olarak Eşkenar Dörtgenlere Bölünen Çullar :
a) Zeminleri Çırnak (= ciynak = tırnak) veya Bıçkı Denilen Şeritlerle Eşkenar dörtgenlere Bölünen Çullar: Tek veya çift sıra halinde cırnak şeritli çullara Anamur’da rastlamaktayız. Bu tip dokumalarda eşkenar dörtgenlerin köşelerinde ve orta kısımlarında "satranç" adı verilen kare şeklindeki yanışlar bulunmaktadır. Bazan eşkenar dörtgenlerin köşelerinde satrançlar yoktur. Bazan da eşkenar dörtgenlerin içleri boş bırakılmaktadır.
b) Zeminleri Renkli Şeritlerle Eşkenar dörtgenlere Bölünen Çullar : Tar sus’un Karadiken köyünde dokunduğu gibi, diyagonal olarak sıralanan eşkenar dörtgenlerin köşe kısımlarına kare şeklinde "kanat" adı verilen yanışlar yerleştirilerek, altıgen bölümler sekizgenlere benzetilmiştir. Bunların ortalarında yine kare şeklinde 4 kanat ucuca tutunmaktadır. Erdemli’de "yılan eyeli Çul" adını alırken, Mut ilçemizde "eğri çul" olarak bilinmektedir.
b) Zeminlerinde Dörtlü veya Beşli Kare Şeklinde Yanışlar Sıralanan Çullar : Mut yöresinde "sinek kanatları" ve "eşek dişlerinden" meydana gelen karelerin oluşturduğu çul "Döşek Çul’u" adım almaktadır. Anamur’da ise kare yanışlar sadece "Satranç" olarak isimlendirilmektedir.
(Arkası gelecek sayıda)