"Medenî Kıyâfet" 1 Tanzimattan itibaren Avrupadan almış olduğumuzu zannederiz ama, bugünkü kıyâfetin teşekkülünde en mühim âmil eski Türk kıyafetidir. Mütehassıslar, kılık bakımından insanlığı dört büyük gruba ayırırlar :
1- En geri zümre, "T" harfi biçiminde bir kuşaktan başka bir şey bilmeyen iptidaî kabileler grupudur; Okyanusya ile Asya'da tesbit edilen bu kıyâfet, bacakların arasından geçip beldeki kuşağa bağlanan bir bez parçasından ibarettir.
2- Bilhassa Malezyalıların temsil ettiği ikinci zümre, peştamallılar grupudur; bu ilk iki zümrede görülen kuşakla peştamal bazı çıplak heykellerdeki incir yaprağı vaziyetindedir.
3- Eskiden "Greco-Româin = Yunan-Roma" medeniyyet dairesindeki Yunanlılarla Romalıların, bugün de bilhassa Şimalî - Afrika kabilelerinin temsil ettiği "Togo = İhram" grupu, vücûda sarılan dikişsiz elbise grupudur
4- En mütekâmil zümre, ceket-pantolon şeklindeki dikişli elbise zümresidir; işte bu kıyâfetin menşei Orta - Asya Türklüğüdür.
Paris Antropoloji mektebi Etnoloji profesörü Dr. George Montandon'un "Traite d'Ethnologie culturelle" ismindeki eserinin 1934 Paris tab'ına bakın: 336 - 337 nci sahifelerinde Çin'e pantolonu ilk defa olarak Orta-Asya Türklerinin ithâl ettiklerini görürsünüz.
Avrupa'ya gelince, Eski - Çağın sonlarıyla Orta-Çağın başlarına kadar Romalılarla Yunanlıların sırtlarında birer ihramdan başka bir şey bulamazsınız! Bu günki Avrupa kıyâfetinde yalnız şapka kumaşı olarak kalan "Peutre-Keçe" bile "Greco-Romain" dairesinde meçhuldü: Kaliforniya Üniversitesi Antropoloji Profesörü Robert Lewie'nin "Manuel d'Anthropologie culturelle" ismiyle Fransızcaya tercüme edilen eserinin 1936 Paris tab'ının 138 inci sahifesini açarsanız, "Keçe" nin bir Türk icâdı olduğunu ve bir çok şeylerde kullanılan bu icâdın Şark âleminde Yunanistan ile Garp âleminde Roma'ya Türklerden intikal ettiğini ve hattâ eski Yunanlılarla Romalıların hep Türk yamçısına bürünerek yağmurdan korunabildiklerini görürsünüz!
"Occidentaloîde" denilen Garp kültür dâiresine pantolonla ceket, keçe ile yamçıdan daha sonra girmiştir. Bütün eski zamanları, ihrama bürünerek geçiren bu dâire halkı, Orta - Çağın başlarından itibaren birdenbire bir kıyâfet değişikliği gösterir; bunun sebebini Montandon'un yine aynı eserinin aynı sahifelerinde bulabiliriz. Garbî - Roma yıkıldıktan sonra Akdeniz havzasına şimalden hulûl eden unsurlarla beraber pantolonun da girmesi, Avrupa kıyâfet tarihinde büyük bir inkılaba yol açmıştır; Cenuptaki "Greco-Romain" dairesine Şimalden hulûl eden bu unsurların getirdikleri moda, Atila Hunlarının Yukarı-Avrupa'ya boydan boya yaydıkları Orta Asya Türk modasıydı! O tarihten itibaren Eski-Roma ihramı en ziyade Şimalî Afrika'da mevcûdiyetini muhafaza edebildi.
Eski Türklerin Şark'da Çin'e, Garb'da "Greco-Romain" kültür dairesine soktukları bu medeni Orta Asya kıyâfetini Montandon şöyle tarif eder: Uzun pantolon yahut çizmeli kilot, bol ve uzun kaftan, serpus olarak da börk yahut kalpak.
"Türklerle Hind-Avrupalılarının menşe birliği" isimli eserimizin, İstanbul tâb'ının birinci cildinin sonunda ilk defa benim neşrettiğim dört eski Türk heykeline ait resimlerde bu klâsik kıyâfetten başka açık ve kapalı yakalar, uzun ve kısa kollar, ince kemerler ve geniş kuşaklar da dikkat edilecek noktalardır. Montandon bu teferruattan kalpağın İranlılara Türklerden geçtiğini (S. 349) ve çizmenin de gerek Çin'e, gerek Avrupa medeniyyetine Orta-Asya Türklerinden intikâl ettiğini kaydetmektedir. (S. 342) Robert Lewie de pantolon, ceket ve deriden ayakkaplarıyla Orta-Asya kıyâfetini temsil eden İskitlerin bugünkü Avrupa kıyâfetine Yunanlılarla Romalılardan daha yakın olduklarını tesbit etmiştir. (S 92).
Bu vaziyete göre, Eski-Türklerin tepeden tırnağa medenî olan kıyâfeti bir taraftan Şark'a, bir taraftan da Garb'a örnek olmuş demektir.
Orta-Çağın başlarından itibaren Avrupa'nın erkek ve kadın, sivil ve asker kıyâfetlerinde görülen tenevvuun bile bütün sırrı umumiyetle Türk ve hususiyetle Türkistan modalarının tesirinde aranmalıdır. Orta-Asya Türk ticaretinin en mühim maddesi ipekti. Garb kültür dairesi ipeğin nasıl istihsal edildiğini Milâdın altıncı asrina kadar öğrenemediğinden dolayı, hazır ipek ithâl etmek mecburiyetinde kalmıştı. Onun için Çin'den, Türkistan-Horasan-İran-Azerbeycan tarikiyle Bizans'a gelen yol, tarihte "Route de la soire = İpek yolu" ismini aldı. Bu yol Türk hakimiyetindeydi ve Leon Cahun'un "Introduction â l'histoire de l'Asie" ismindeki meşhur Türk tarihinde dediği gibi, işte bundan dolayı eski dünyanın ipek ticareti Türk inhisarında demekti. Ak-Hun devletinin yıkılması ve onun yerine Milâdın altıncı asrında Gök-Türk imparatorluğunun kurulması hep işte bu ipek yoluna hakimiyet siyasetinin neticeleriydi. Henri Cordier'nin "Turc et Byzance" ismindeki risâlesine göre bu meselede Iranın tâkip ettiği siyaset de Çin ipeğini deniz yoluyla kendi limanlarına getirip kara yolundaki Türk inhisârına nihâyet vermekti.
Bizans müverrihlerinin izâhâtına göre Altıncı asırda İstanbul'a bir takım Hint rahipleri bir sandık koza getirip Bizanslara ipekçilik san'atını öğretmişlerdir ve hatta Iran aleyhinde Bizansla bir ittifak akdetmek için gelmiş olan Gök-Türk elçileri, Bizans' ın ilk ipek mahsulerini görünce hayretler içinde kalmışlardır. Fakat bütün bunlara rağmen Şarkî-Roma alemi Türk ipekleriyle ipekli modalarının te'sirinden birdenbire kurtulamamıştı. Çünkü o devir Şarkî - Türkistan modalarının Garp kıyâfetine hâkim olduğu devirdi.
Bugün Çin-Türkistan'ı denilen sâhanın "Turfan" "Kuzıl" vesâire gibi şehirlerin, de Milâdın dördüncü asrından dokuzuncu asrına kadar muhteşem bir Türk medeniyeti parlamıştı. Dokuzuncu asırda Çinlilerin tahrip ettikleri bu medeniyyet, sonradan Rus, ingiliz Fransız ve Alman ilim hey'etleri tarafından birer birer meydana çıkarıldı. Bu muhteşem medeniyyetin mevzuumuz itibariyle en mühim hususiyeti manastırlarıyla mâbedlerindeki fresklerdi. Paris, Berlin ve Leningrad'ın bir çok müzelerine nakledilen bu fresklerde o devrin Türk kıyâfetleri bütün renk ve şekil hususiyetlerini olduğu gibi muhâfaza etmektedir. Gürenwedel ve Von le Coq gibi Alman müşteşrikleri bunlara ait bir çok renkli ve büyük resim atlasları neşretmişlerdir. Bilhassa Von le Coq'un "Bilder Atlas zur Kunst und Kultur Genshichte Mittel-Asien = Orta Asya san'at ve medeniyeti târihine ait renkli resimler atlası" ismiyle 1925 tarihinde Berlin'de neşrolunan eserinde verdiği izahâta göre - Orta Çağ'dan i'tibâren Avrupa kadın Ve erkek kıyâfetlerinde görülen tenevvüün bütün modelleri Şarkî-Türkistan medeniyetindedir! Bir Alman hey'etinin başında Türkistan'a bizzat gidip bir çok eserleri meydana çıkaran Von le Coq'un kanâatine göre, Türkistan'dan Avrupa'ya model olarak bir çok hazır elbiseler bile getirilmiştir! Tabiî bütün bunların hep "ipek" yol'undan sevkedilmiş olması lâzımgelir. Erkek kıyâfetlerinde bir pantolon yâhut külot, klâpaları şimdikilere benziyen bir ceket, ayaklarda çizme yâhut getr, askerlerde düz kılıç kemer ve toka ve sivillerde de bâzan açık bir sivri yaka bâzan başta bir perukâ ve bazân da yalnız sağda bir klâpa vardır.
Kadın kıyâfetinde uzun etekli dekolte tuvaletler, korseli ince beller, başlarda eşarblar, ellerinde tül mendillerle inci teşbihler, balık - ağzı kollar yâhut klâsik ve fantazi tayyörler insana Yirminci asrı hatırlatacak kadar "Moderne = asri" dir! Alay Mazaheri'nin 1951 de Paris'de neşrolunan "La vie quotidienne des Musulmans au Moyen âge" ismindeki eserinin 72 nci sahifesindeki kayda göre, Orta-Asya Türk kadınlarının sivri Börk'leriyle kalpakları da onüçüncü asırda Avrupa'ya yeni bir moda şeklinde girmiş, ve "Hennin" ismini almıştır.