Yusufeli Folkloru: Doğum ve Çocuk Üstüne Gelenekler, İnançlar

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Özder,M. Adil ; "Yusufeli Folkloru: Doğum ve Çocuk Üstüne Gelenekler, İnançlar"; Türk Folklor Araştırmaları Dergisi; Nisan / 1967; Cilt: 10; Yıl: 18; Sayı: 213; Sayfa: 4390

Folklor konuları çeşitli ve zengin olan Demirkent (Erkinis) köyünde: gebelik, doğum, lohusalık ve çocuk üstüne bilinen eski gelenek, inanç ve deyimlerle bunlar için alınan tedbirleri yerinde derledik. Bu derleme ürünlerini aşağıdaki bölümlerde sıra ile belirtiyoruz.

 

I- "ÇOCUĞA KALMA - İKİ CANLILIK":

a) Çocuk olması için alınan başlıca tedbirler :

1- Çocuğu olmayan kadına kirpinin sidiği içirilirse çocuk olacağına inanılır.

2- Bir kadının ilk çocuğu kız doğunca, çocuk yapmayan kadınlar bunun sonu "eşi" üstüne oturtulur. Böylelikle onun da çocuğa kalacağına inanılır.

3- Dut pekmezi yapmak için kazanda haşlanan dutlar süzüldükten sonra kalan sıcak posanın üstüne çocuğu olmayan kadınlar "soğuklamıştır" inanciyle oturtulursa çocuk yapacağı inancı vardır.

4- Çocuğu olmayan kadınların bellerine şişe, ya da çömlek çekilir.

5- Kadın ziyaret yerlerine götürülür, orada rüya için uykuya yatılır. Burada yaşanan rüyalar, çocuk olacağına ya da olmayacağına yorulur.

6- Sıcak su kaynaklı "çermik"lerde banyo alanların çocuğa kalacağına inanılır.

7- Kız iken katır üstüne binenlerin (katırlar kısır olduğu için) çocuk yapmayacaklarına inanılır. Bunun için kız çocukları katıra bindirilmez.

b) Çocuğa kalmak istemiyen kadınlara bir parça katır tırnağı yedirilir.

c) Doğacak çocuğun kime benzeyeceğine dair yorum:

Ana karnındaki çocuk, ilk canlılık belirtilerini kimin karşısında göstermişse (ki buna "oynama" denilir) çehresiyle ona benzeyeceğine inanılır. Bu inanç, sınanmış ve yaşanmış doğumlara yaslandırılır.

d) Çocuk doğmadan önce oğlan mı, kız mı olacağına dair yorumlar:

1- İki canlı kadın rüyasında parmağına yüzük takınırsa, kiraz ya da fasulya toplarsa çocuğunun kız olacağına inanılır.

2- Rüyada bıçak görme, armut toplama, çocuğun erkek doğacağına işarettir.

3- Gebe kadının başına, haberi olmadan tuz dökülür. Bu sırada kadının el hareketlerine dikkat edilir: Belden aşağı olan kısımlardan birine el götürür ya da onlara bakarsa doğacak çocuk kızdır. Aynı ilgiler belden yukarı görülürse oğlan doğacaktır.

4- Bir elbise biçilirken yaka kısmından çıkarılan parçayı gebe kadın niyet tutarak alıp başının üstüne koyar. Bundan sonra dışarıdan eve ilk girecek kimseye dikkat edilir; giren kimse erkekse çocuk erkek, kadınsa kız olacağına inanılır.

5- Niyet tutularak iki minderden birinin altına bıçak, ötekine makas konulur. Sonra gebe kadın habersizce çağırılır, minderlerden birine oturması söylenir. Bıçak üstüne oturursa çocuğu erkek, ötekine oturmuşsa kız doğacağına yorulur.

 

II- LOHUSALIK:

a) Doğumun kolaylaştırılması için alınan tedbirler:

1- Doğum sancıları başlayınca, kadının elbiselerindeki bütün düğmeler, ilik ve düğümler çözülür. Böylece doğum kolaylaşmış olur.

2- Çocuk güç doğuyorsa kadının kocası getirilir. Erkeğin ceketinin bir kolu çıkartılır, öteki kol omuzda kalır. Çıkarılmış kol içinden su akıtılarak kadına içirilir. Doğum kolaylaştırılmış olur.

3- Yeni yapılmış ve hiç kullanılmamış boyunduruklardan birini söküp dağıtmak doğumu kolaylaştırır.

4- Kadına okunmuş (efsunlanmış) sular içirilir.

5- Sancılıyı bir örtü içine yatırıp sallamak doğumu kolaylaştırır.

6- Kadını biraz yüksek yerden atlatmanın doğumu kolaylaştıracağına inanılır.

7- Hac'dan getirilmiş yazılı başörtülerinin kadının başına konulması doğumu kolaylaştırır.

b) Lohusaya alınan ilk tedbirler :

1- Yedi kapı eşiği önünden yonga, yedi çöplükten de çöp toplayıp bunları karıştırarak yakar lohusayı tütsülerler.

2- Doğum olur olmaz kadının saç ö- rüğünün ucu kendi ağzına verilir. Az sonra örük çıkarılır, ağzına ufacık bir et parçası verilip yedirilir. Bir lokma et yiyen lohusa- nın çocuğunun eti de iyi olacağına inanılır. Yani, çocuk yara alınca çabukça iyileşir, hem de çiban çıkmaz.

3- Çocuğun köyce "eş" dedikleri "son" unun ebe nine eliyle ve özel bir törenle bilinmeyen bir yere gizlice gömülmesi eskiden gelenekti. (Bu gömme geleneğinin de kimi töreler gibi Şaman-Türklerden kalma olduğu görülüyor. Son yıllarda bu töreye pek önem verilmiyor).

c) Lohusaya Al basması :

Türk Halk-bilgisinde yaşayan, Şamanlıktan kalma "Al-basma, Al-karı" inancı Erkinis köyünde de yaygındır.

İnanca göre "Al-karı" al donlu atlara ve lohusalara âşıktır. Onlara musallat olur. Atların yelelerini örer, zahmet verir, Al-karının musallat olduğu atlar kan-ter içinde kalırlar. Al-karı, her lohusaya ayrı biçimlerde görünür.

Al basmaya uğrayan lohusalara neler yapılır?

1- Lohusanın çevresine kalın ipler gerilirse Al-karı gelemez.

2- Lohusaya al renkli elbise giydirmezler.

3- Lohusanın saçlarını ağzına verirler.

4- Al karısı al donlu ata da âşık olduğundan, kapı önüne kır ya da beyaz donlu bir at getirilir, önüne arpa konulup yedirilirse Al-karısı korkup kaçar, ya da gelemez.

5- Lohusayı gelin ederler, başına bir kazan geçirirler. Kazana bir çomakla davul çalar gibi vururlar, Al-karısının gitmesi için de: "Allahı seversen git" diye bağırırlar.

6- Al basmaması için lohusanın çevresine siyah renkli parçalar asarlar.

d) Anne Sütünün Kaçması:

Çocuğu ile anne ev aşırı bir yere giderlerse annenin sütünün kaçacağına, ya da gitikleri yerde kalacağına inanılır.

Sütü kaçan kadın, başına bir kırmızı ehram "çar" örünüp evinin eşiği üstünde durur ve: "sütüm gel. sütüm gel" diye çağırır.

 

III- ÇOCUKLA İLGİLİ İNANÇLAR, GELENEKLER:

a) Kuyruklu Cadı-karı-(Koncoloz)ların Çocukları Boğması İnancı:

Adına "Koncoloz" da denilen ve Kuyruklu cadı olduklarına inanılan, aslında insan yaratıkların kötülük yaptıklarına ve özellikle yeni doğan çocukların "ciğerlerini çektikleri" ne ya da onları boğduklarına inanılmaktadır (1). Bu inançla ilgili olarak köyde yaşanmış bir olay da dilden dile dolaşmış, günümüze değin gelmiştir. Anlatılan olay şudur (2):

"Köyde (günümüzde nesilleri tükenmiş olan) Molla-Süleymangil'in Sani ağanın babası Molla Abdul ağa'ymış. Bunun da babası herhalde Molla-Süleyman imiş. Bunların çocukları doğar, amma yaşamazmış. Hanım yine ikicanlı (yüklü) olmuş. Cindara baktırmışlar. Cindar, Molla Süleyman'a demiş ki: Hatunun sancısı başlar, sen yanından ayrılma, küncede (3) otur bekle. Kara ocaktan, bir kara örümcek ipi ile aşağıya inmeye başlar. Tam inerken ipini makasla kesersin. O inen kim ise sana görünür, işte çocukların ciğerlerini çekip boğan odur.

"Günü gelmiş hatunun sancıları başlamış. Molla Süleyman, cindarın dediği gibi ocak küncesinde oturmuş beklemiş. Bir de bakmış ki çocuk doğar doğmaz ocaktan aşağı kara örümcek telleriyle asılmaya başlamış. Hemen kesmiş ipini. Bir de ne baksın ki, kapı komşusu olan koca-karı, küncenin yanında oturuyor. Koca-karı işi anlamış, yalvarmağa başlamış: Sen bilirsin, bu sırrı kimseye açma, bir daha böyle şey yapmıyacağım, yemin ediyorum demiş."

"Ondan sonra doğan çocuk yaşamış, büyümüş. Sani ağanın babası Molla Abdul bu çocuk imiş. Abdul ağa sonra çok akıllı bir adam olmuş. Nasihat edermiş yeni yetmelere: Öyle adam olabilir misiz ki, toprakta çürümiyesiz, dermiş. Bunları, Molla Süleymangil'in kızlarından biri olan kaynanam bana anlatır da ağlardı. Molla Abdul'un oğlu Sani ağanın da oğulları, kızları vardı. Muhacirlikte (1914 - 18 savaşı) öldüler. Oğullarından Mustafa da harpte köyün zeytinliğinde şehit oldu. Kendi zeytin ağaçlarının birinin dibinde gömülüdür ..."

 


(1) Köylümüzün inandığı bu varlıklar, Altaylı Şaman-Türklerin hayal edip inandıkları "kötü ruhlar"ı temsil etse gerek.

(2) Bu olayı, kendine özel söyleyişiyle 1967'de kayınvalidem 75 yaşlarında Ayşe Budak hanımdan tesbit ettim.

(3) Künce: (İran dilinden gelme "köşe" demektir). Köyün eski Karnaguş evlerindeki büyük ocağın içindeki minderli küçük oturma köşesidir. "Karnaguş Evler" için ayrı bir yazı ileride sunulacaktır.







Arama

Bizi Destekleyenler

.