Şöyle bir bakarsak Veysel' in yaşamına, şiirlerine ilk bakışta onda bir kabul eden kişiyi görürüz. İlk bakışta Veysel razı, başkaldırmadan kişi gibi görünür. Bu belki biraz da Anadolu halkının görüntüsüdür. Anadolu halkı da uzaktan böyle görünür, razı ve başkaldırmayan.. Zaten köylülük razı ve başkaldırmayandır, köylü asıllı kimselerde de vardır bu görünüş. Bir Tolstoy'da, bir Tagon'da, daha ne kadar köylü asıllıckişiyi aklınıza getirirseniz getirin göreceksiniz ki, köylü asıllılar, başlarından büyük maceralar geçmemişse başkaldırmıyorlar. Karacaoğlan'dancDadaloğlu'na kadar şiirimizcbaşkaldırmamıştır. Başkaldırmamış ve değişmemiştir. Dadatoğlu'na gelince şiir bıçakla kesilmiş gibi ses olarak,hava,duygu olarak bambaşka olmuştur. Çünkü Dadaloğlu çağında toplum başkaldırmış, şair de başkaldırmış ve sesi babayiğit bir ses olmuştur. Bu çağda da halkın içinden yetişen şairlerin çoğu büyüklü küçüklü türlü etkenlerle başkaldırıyorlar. Yüzlerce halkın içinden çıkan,köylü kökenli şair başkaldıran şiirler yazıyorlar. Veysel'in yetişme çağı Cumhuriyetin ilk dönemleriydi ve köylü yenilmiş kaderine razı bir durgunluk içindeydi. Büyük savaşlardan sonra Anadolu nekahat günlerini yaşıyordu. Veysel Tekke kökenli bir şairdir. Onun mayasında köylülük kadar tekkecilik de var. Köylülükten ve tekkeden gelen gelenekleri birleştirmiş, şiirini öyle yapmıştır. Veysel'in büyük ustaları Pir Sultan Abdal, Yunus, Kul Himmet'tir.. Bunlar kadar da Karacaoğlan'dır. Veysel'in şiirini besleyen büyük kaynaklar çok yönlüdür. Veysel 1933' lerde Sivas'ta Ahmet KutsiTecer'le, ondan sonra da Sabahattin Eyuboğlu, Orhan Veli'yle karşılaşmıştır. Veysel için her ses, her söz nereden kimden gelirse gelsin önemliydi. O her sese her söze candan kulak verir kendini oluştururdu. Veysel'i tanıyanlar bilirler sonsuzcbir şiir bilgisi vardı. Kendinden önce gelen ustaları derinlemesine bilirdi. Bir Yunus'u, bir Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı o kadar bilen insan belki çağımızda yoktu. Birçok ünlü Karacaoğlan şiirini ilk olarak Veysel'den duyduk. Örneğin: Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir.
Bin yıl dahi baksam kanan değilim. Veysel söylemeden önce bu güzel Karacaoğlan şiirini kimse bilmiyordu. Daha niceleri de bilmiyorduk. Ondan Pir Sultan'ı öğrendik. Ondan büyük ustaların gerçekten ses ve söz olarak büyük yanlarım, köylüyü, halkı öğrendik. Veysel'in büyüklüğü inanılmaz kadar büyük zenginliğinde, bilgisindeydi. Veysel, dört köşeye kulak vererek, hiç bir şeyi kaçırmadan öğrenerek, en küçük ayrıcalığı bile geçmişi, geleceği öğrenerek kendisini oluşturdu. Şimdi Veysel'in başkaldırmasına gelelim. İnsanoğludur, başkaldıran bir yaratıktır. Çağı, durumu, sosyal tabakası ne olursa olsun, insan başkaldırandır. Ö zelliği budur. Tolstoy'un, Tagor'un başkaldırmaları az başkaldırma mı. Hani pasif başkaldırmaları, barışçı başkaldırmaları köylülüktendir.
Köylülük en az dalgalanmalara uğramış bir tabakadır. Veysel şiirini yenilemiş, geleneği kırmıştır. O Karacaoğlan değildir, Pir Sultan da değildir. Onun şiiri yüzeyden geleneğe bağlıdır ama, içerik olarak, biçim olarak geleneği kırmıştır. Veysel ne kadar razı bir kişi görünürse de onun şiirinde zaman zaman, belki de çoğunlukla bir başkaldırmağa rebiliriz. Doğaya, insana, tutuculuğa, Allaha karşı.. Veysel görmüş geçirmişliğin, uzun bir gelenek yaşamışlığın hoşgörüsünde, öfkesinin derinindeydi. Veysel en yeni şiirlerini Hasanoğlan'da yazdı, hem de en güzel şiirlerini, Veysel, yeni bir Veysel olduysa Hasanoğlan Köy Enstitüsünde oldu. Orada saz öğretmeni olarak yeni oluşan aşklı şevkli bir köylü dünyasına katıldı.İlk yıllarda Hasanoğlan, yapmanın, yaratmanın bir sevinç şakımasındaydı. Veysel de bu şakımayı iliklerine kadar yaşadı. Ben Veysel'i o yıllarda tanıdım.
Sevineli bir şakımadaydı. Karacaöğlan da böyle şakır mıydı, diye sordum Veysel'e. Önce anlamaz gibi yaptı, sonra birden güldü, uzun güldü, sonra, Karacaoğlan böyle şakıyamazdı fıkara, dedi. Onun Hasanoğlanı yoktu, dedi. Veysel'i gelenek getirdi. Geleneğin sağlam kökünde Veysel filizlendi, çağa karıştı, çağı, dünyayı yoğunluğuyla yaşadı. Biz Veysel'e Veysel'in bize önem verdiği kadar vermedik. Veysel bir süre Ankara'da bana durmadan Orhan Veli okuttu ve anlattirdi. Önceleri çok önemsemiyordu, bu adamda ne var diye de şaşıyordu, bu kadar önem veriyorlar ki.. Sonra sonra, az da olsa, Orhan'ın tadına vardığım anladım... Sevdiği,Orhan1 dan seçtiği, üstüste okuttuğu şiirleri oldu. Şiirinin yeniliği, bir yerde gelenekten kopuşu, büyük şiirimize yeni bir halka oluşu çağın getirdiği yeniliklere Veysel'in uzaktan da olsa kulak verişidir. Veysel makinaya hayrandı. Bir çiçeği, bir ağacı sever gibi bir makinayı severdi. Biliyorum, o a ağaçları durmadan okşardı , yoklardı. Bir seferinde bir otomobili de merakla tepeden tırnağa yokladığım gördüm.Ne kadar yokladı bilmiyorum, elini gülerek mutluluk içinde otomobilden çektiğini şimdiki gibi anımsıyorum . Veysel bugünün şairi olsaydı, bugünü dünü yaşadığı gibi yaşasaydı onun şaiti de bugün halkın içinden çıkan şairlerin şiiri gibi olurdu. Veysel'i iyi okuyanlar onun inceden de olsa, köylü yanını kırarak bir başkaldırma şairi olduğunu görecekler. Ve "Dağlar çiçek açar Veysel dert açar"ın tadına varacaklar. "Kuş olsan da kurtulmazdın elimden, eğer görse idim göz ile seni."
Köküyle birlik adam, razı adam, kabul etmiş adam, doğaya, insana, çalışmaya,yaratmaya hayran adam... Eİbette bir yandan da başkaldırırdı. Kendi kökenine aykırı da olsa, kendi kişiliğinin üstüne yürüyerek de olsa... Çünkü Veysel köküyleydi ve kökü direnen, her şeye karşın yaşamakta inat eden, bütün kötülüklerin, olumsuzluk lann üstesinden gelmiş, yaşamını sürdürüp çağımızı yaratmış insanlıktı. Veysel'in başkaldırması alttan alta bir gülmedir belki de. İlle de Veysel'de bir başkaldırma bulmak istiyor, buna çabalıyor demeyin. Gerçekten bu kabul eden kişi, bu sonsuz hoşgörüdeki kişi gülerek, eğlenerek, öfkelenerek de başkaldırıyordu.
"Kimi yaya kimi atlı Kimi uçar çift kanatlı Dünya şirin baldan tatlı Eyvah balı tuza katmış"
Büyük ustası Yunus gibi Veysel'in de gülen selamı her dem üstümüzde olacak. Gülerç sevinen, dünyaya hayran, balı tuza katmışsak da...