Halk, Edebiyat ve Ölümsüzlük

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Bezirci,Asım ; "Halk, Edebiyat ve Ölümsüzlük"; Halkbilimi (ODTÜ-Türk Halk Bilimi Topluluğu) (1. Seri); Şubat / 1978; Cilt: 5; Sayı: 36; Sayfa: 15

Küçük burjuvanın burnu büyük bazı yazarları ikide bir soruyorlar: "Halk edebiyattan anlar mı?"

Gerçekte, "Halk, edebiyata uzaktır, ondan ne anlar!" demek istiyorlar.

Oysa, halk edebiyatla ilgilenmeseydi, ondan anlamasaydı yüzyıllardır yaşayan o güzelim masalları, hikâyeleri, şiirleri, türküleri, ağıtları, fıkraları, bilmeceleri, atasözlerini nasıl yaratırdı? Dedem Korkut'ları, Yunus Emre'leri, Pir Sultan Abdal'ları, Nasrettin Hoca'ları, Dadaloğlu'ları, Serdari'leri, Karacaoğlan'ları, Aşık Garip'leri, Köroğlu'ları, Emrah'ları nasıl yetiştirir, eserlerini canı gibi koruyup çağdan çağa, kulaktan kulağa nasıl sevgiyle saygıyla iletirdi? Uzun ve zengin bir kültür/sanat geleneği olan halkın, edebiyattan anlamadığını düşünmek, onu tümüyle bilgisiz, görgüsüz, zevksiz sanmak ancak halkı tanımayan, kendini beğenmiş burjuva aydınların bir yanılgısı sayılmalıdır.

*

Peki halk, kendi edebiyatı dışında, aydınların, egemen sınıfların oluşturduğu edebiyattan da anlar mı? Açık bir deyişi, insancıl bir özü olan eserlerin —hepsi değilse bile- çoğunu anlar değerlendirir. Gelgelelim, edebiyatı salt aydınlar-seçkinler arası bir uğraş haline sokan, halktan kopuk, kapalı, karmaşık, bireyci, biçimci eserleri ya hiç anlamaz ya da bizim gibi güç anlar.

Eğer kendisine fırsat eşitliği, eğitim olanağı sağlanırsa böylesi eserleri de anlamakta, hatta eleştirmekte gecikmeyecektir.

Çünkü halkımız aslında ilericidir, güzelliğe de, yeniliğe de genellikle açıktır. Belki bazı alanlarda geri kalmıştır, daha doğrusu, aldatılmış, geri bırakılmıştır, ama özünde gerici değildir. Tarih boyunca Baba Ishak, Şeyh Bedreddin, Şahkulu, Nurali Halife, Şeyh Celâl Baba Zünnun, Kalenderoğlu, Pir Sultan Abdal, Cennetoğlu vb. gibi ilerici hareketleri yürüten, Kurtuluş Savaşını omuzlayan bir halk gerici olabilir mi?

Halkımız yalnızca ilerici değil, aynı zamanda üretici ve yaratıcıdır da...

Egemen sınıflarımız ise genellikle ilerici değil tutucudur, üretici değil tüketici, yaratıcı değil taklitçidir, örneğin saraya bağlı Divan şiiri geniş ölçüde îran şiirinin, taklididir. Koşuk (Nazım) biçimlerini ve türlerini, ölçülerini ve kalıplarını, hatta konularını ve temlerini dahi çokluk Fars edebiyatından almıştır. Osmanların şairleri XIII. yüzyıldan XVI. yüzyıla değin adım adım İran şairlerini izlemişlerdir.

Halk şairlerimizden de birbirini örnek alanlar olmuştur. Ama yabancı bir ulusun şiirini izleyenle^ ona özenenler çıkmamıştır. Bu bakımdan, halk şiirinin genellikle özgül ve özgün (orijinal) olduğu, ulusal edebiyata kaynaklık edeceği, yaşayacağı söylenebilir. Fakat Doğuyu örnek almış Divan Şiiri ile Batıyı örnek almış Tanzimat, Serveti Fünün, Fecri Ali, Garip ve İkinci yeni şiirleri için aynı şey söylenebilir mi?

Sormak gerek : Halkın bireysel yaşantısına, toplumsal gerçeklerine, siyasal sorunlarına, sanatsal değerlerine çoğunlukla sırt çevirmiş bunca şiir hareketinden bugüne ne kalmıştır, yarrına ne kalacaktır?

*

Kuşkusuz, halkın yarattığı eserlerin hepsi de güzel değildir, ama güzelleri de az değildir. Üstelik, bunların ömrü egemen sınırlarınkinden daha uzundur. Neden derseniz, egemen sınıflar geçici, halklar kalıcıdır da ondan.

Biraz tarih okuyanlar bilirler : Toplumlar durmayan bir oluşum, değişim içindedir. Ekonomik alt yapıdaki değişmeler, ona bağlı olarak, bütün toplumsal yapının değişmesine yol açarlar- Düzenin değişmesiyle egemen sınıflar da sahneden çekilirler. Nitekim, kölelikten derebeyliğe geçince efendiler, feodalizmden kapitalizme geçince derebeyler, kapitalizmden sosyalizme geçince burjuvalar silinip gitmişlerdir. Bu gidişin ardından egemen sınıfların ideolojileri ve ona bağlı olarak edebiyatları da zamanla egemenliklerini yitirmişlerdir. Onların yerlerini yeni egemen sınıfların yeni edebiyatları almaya başlamıştır. Gerçi eski edebiyatlar hemen tümüyle yok olmamış, bazı ürünleri ve yanlarıyla yaşamışlardır, ama egemenlikleri kalmamıştır.

*

Halklara gelince...

Çağlarla düzenler değişir, egemen sınıflar gelir gider, halklar ise kalır. Elbette tarihin getirdiği başkalaşmalardan onlar da etkilenirler, az çok değişirler, fakat hiçbir zaman ortadan kalkmazlar. Nitekim, sınıflı toplumlarda olduğu gibi sınıfsız toplumlarda da halklar ve edebiyatları var olmuştur. Yedi yüzyıldır süregelen Türk halk edebiyatı bunun güzel bir örneğidir.

Demek ki halklar da, edebiyatları da ölümsüzdür...

Ölümü yenmek istiyorsak halkın ölümsüzlük ırmağında yunmalıyız.

Yunus Emre'nin diliyle biz de demeliyiz :


Seyrinde bir ırmak gördüm
Türlü meyve onda var
Hakka varmak diler isen
Ol ırmakta yun da var.







Arama

Bizi Destekleyenler

.