Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 32

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 32

Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 33

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 33

Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 34

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 34

Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 35

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 35

Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 36

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 36

Warning: Undefined array key 0 in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 54

Warning: Trying to access array offset on value of type null in /home/abckitap/public_html/halkbilimi/dergi-makale.php on line 54
www.halkbilimi.com - Öztelli,Cahit : "Doğanın Oz...

 
 

Doğanın Ozanı Karaca Oğlan

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Öztelli,Cahit ; "Doğanın Ozanı Karaca Oğlan"; Eflatun ( Sanat-Fikir-Kültür-Aktüalite); Sayfa: 5

Karaca Oğlan için en doğru değerlendirmenin "doğa"nın ozanı olmasıdır. Onun hemen her şiirinde doğanın bir parçası yer alır. Halk ozanları içinde bu bakımdan Karaca Oğlan en başta yer alır. Onun için bu durum olağandır. Karaca Oğlan bir aşiret ozanıdır. Aşiret yaşamı, gelenek içinde geçer. Yaz gelir, yavaş yavaş yayla yolları tutulur. Serin, cennet misali yaylalarda sıcak yaz günleri geçirilir, sürüler kuzular, güz gelende ağır ağır göçler ılık ovalara, sahil yerlere iner.

İşte, bir ömür boyu süren yaşam bütün aşiret ozanlarının deyişlerinde bol bol yer alır. Ama, bu konuda en başarılı doğa tabloları veren, büyük aşiret ozan Karaca Oğlanındır.

Onun elinde dağlar, taşlar, pınarlı yaylalar göründüğünden daha güzeldir. Onun elinde sazı ressamın paleti gibidir. Onlara istediği biçimi verir, en güzel, sevimli yönleriyle bir tablo çizer, önümüze serer. Onun telinde doğa canlı, cıvıl cıvıldır.


Çukurova bayramlığın geyerken 
Çıplaklığın üzerinden soyarken 
Şubat ayı kış yelini kovarken 
Cennet demek sana yakışır, dağlar

Ağacınız yapraklarla donanır 
Taşlarınız bir birliğe inanır 
Hep çiçekler bağrınızda gönenir 
Pınarınız çağlar, akışır, dağlar

Rüzgâr eser, dallarınız atışır 
Kuşlarınız birbirile ötüşür
Ören yerler bu bayramdan pek üşür 
Sünbül niçin yaslı bakışır, dağlar

Karaca Oğlan size bakar sevinir 
Sevinirken kalbi yanar, görünür 
Kımıldanır hep dertlerim devinir 
Yas ile sevincim yıkışır, dağlar

Çukurova'ya baharın gelişini böyle anlatır koca âşık...

Onun deyişlerinin birinci süsü, hayalden değil, var olan, cıvıl cıvıl kaynaşan doğanın içindeki bahardır.

Güller menevşeler, sümbüller tüm sevimlilikleriyle gülerler, boyunlarını eğerler, sevgililer gibi göz kırparlar. Biz de onların kokularını duyar, renklerini, biçimlerini görür gibi oluruz.


Yaz gelince coşar coşar bitersin
Güz gelende başın alır gidersin
Yavru, boynun neden eğri tutarsın 
Senin derdin benden beter menevşe

Sahi, neden boynunu eğri tutar menekşe... Çiçekleri sevgiliye benzetip, onun yerine koyup öyle görmek, bir âşık gibi bakmak, ona sevgiliye seslenir gibi seslenmek bizim Karaca Oğlan’ın huyu... O, yaşama sevincini ne derinden duyuyor...

Onun türkülerinde ceranlar oynaşır, sığınler böğürür, ormanlarda karacalar koşuşur. Turnalar katar katar olup sevgiliye doğru süzülür gider, bizimki onlarla selâm gönderir dostuna, yârenine... Göllerde yeşil başlı gövel ördekler yüzer, kimi iner kimi kalkar... Alıcı kuşlar havada döner yalçın kayalardan şahinler engine süzülür... Güvercinler havada takla atar...

Doğaya böylesine tutkun bir âşık olursa, hey gidi hey... neler demez... Sevdiğinin yüzü de doğanın bir parçası gibidir..


Yüzlerin bahçenin narı
Beyaz gövden yayla karı
Şensin doğan aylar nuru
Kız, irengin gül mü yoksa

Karaca Oğlan, böyle sandık
Ağız fincan, burun fındık
Billur gibi beyaz pambuk
Beyaz gövden kar mı yoksa

Güzeli böyle seven âşık, ya kıskanınca ne yapar? Çağdaş bir ozanımızın dediği gibi: "Sen bir âhû gibi dağdan dağa kaçsan da yine — Seni aşkım canavarlar gibi takib edecek" demez...


Gündüz hayallerim, gece düşlerim
Uyandıkça ağlamaya başlarım.
Sevdiğim üstünde uçan kuşların
Tutup kanatların kırmağa geldim

der... Onun aşkı da doğanın gülleri gibi yumuşak... Canavarlar gibi vahşi değil... O, öyle kıskançtır ki, sevdiğinin üstünden uçan kuşların kanadını kırmak ister... Hepsi okadar... Bu kıskançlık ne "şairâne" dir... Bunu dünyada kaç ozan söyleyebilmiştir...

O, elinde sazı, dilinde gönülün sözü sevgilinin ardından giderken yollar, sevdiğinin, zülfüne bağlandığı için yürünür. Yüce yüce karlı dağlar, ardında ceylân gözlü yâr olduğu için aşılır... Soğuk soğuk pınarların suyu, yârin dudağı balı gibi içilir...

Karaca Oğlan kişileştirme (teşhis) sanatının o denli ustası ki, onda en küçük bir yapmacık sezilemez... Onun gözünde dağlar, taşlar, yaylalar, ırmaklar, pınarlar kişi gibi canlıdır. kendisi gibi duygulu ve de âşıktır yerine göre... Pınardan suyunu alıp giden kızların ardından pınar ağlar, bu ağlayışa koca âşık da acır, yüreği yanar... İşte, ağlayan pınardan bir parça...


Akça kızlar göç eyledi yurdundan 
Koç yiğitler deli oldu derdinden 
Gün öğle sonu da belin ardından 
Saydım altı güzel indi pınara 

Üçü uzun boylu, kaşların süzer 
Üçü orta boylu zülfünü düzer 
Sandım akça ceran çöllerde gezer 
San kınalı keklik indi pınara

Karaca Oğlan bunu böyle söyledi 
İndi aşkın deryasını boyladı 
Kızlar gitti diye pınar ağladı 
Açıştım, yüreğim yandı pınara

ağlayan pınar değil, sensin koca âşık...

Ya bahar gelince... Gelmekte olan baharı nasıl karşılar? Bahar sevda getirir gönüllere... Âşıkların sinesi delik delik delinir... Eski dert üstüne dertler katar bu gelen bahar... Ah, bu kişiyi deli eden baharlar... Cümle kuşlar birikir, dil verip öter, ötüşleri ciğer deler... Gelen baharı nasıl karşılar Karaca Oğlan?


Şimdicek bir sevda düştü serime 
Biter gülü dağların, bahar kelli 
Göz göz oldu sinemdeki yaralar 
Sinem delik delik, bahar kelli

Durmaz deli gönül, gamını atar 
Eski dert üstüne çok dertler katar 
Cümle kuş birikmiş, dil verip öter 
Kuşları ciğer deler, bahar kelli

Telli turnam indi, döküldü göle 
Yüzü bürümüş al yeşilli vala 
Yaprağı karışmış kırmızı güle 
Misk-ü anber tüter, bahar kelli

Der Karaca Oğlan, her gün ağlarım 
Eski dert üstüne dertler bağlarım 
Başı al lâleli yüce dağlarım
Çıkıp edemedim seyr, bahar kelli

işte böyle karşılar baharı hızlın âşık Siz "ba har kelli" yerine "bahar geldi" de dilyebilirsiniz... Kelli, "artık" demek onun dilinde...

Ya, kış gelende ne der? . Bizimki öylesine âşıktır ki, iplik iplik yağan karlar bile yumuşak öpüşleriyle yerlere serilirken "Elif Elif" der.. Deli gönül derviş olup "Elif Elif" diye diyar diyar gezer... Doğayı böyleslne görür, böylesi ne duyar, tâ derinden bizim âşık


İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

neden karlar Elif diye diye süzülüp inerler...

Çünkü elif bir harftir Arapça'da... Düz bir çizgidir... Kar da çizgi çizgi iner... Karın yağışına bakarken bile sevgilinin adını doğa olayına benzetmek gibi ince buluşlar başka bir ozanda görülmez, onlar Karaca Oğlan değildir de ondan...

Ona, dağların ozanı demek gerek... O, gezliği yerlerin, daha doğrusu yurdun her dağını görmüş, dağlarla senli benli, sevdiği ile konuşur gibi konuşur... İşte, Karaman ile Mut ilçesi arasındaki yaylaların göç yolundaki Eğri Dağı ile konuşması...


Eğri Dağı'nın taşında
Avcılar gezer başında
Yar yitirdim on beşinde
Sana geldim, Eğri Dağı

Eğri Dağı'nın başı taşlı
Çelenleri hüma kuşlu
Yar yitirdim hilâl kaşlı
Sana geldim, Eğri Dağı

Eğri Dağı’nın başları 
Ötüşür hüma kuşları 
Leylâ'nın hilâl kaşları 
Sana geldim, Eğri Dağı

Karaca Oğlan döne döne
Gezer dağlar, yana yana
Yârim yitirdim, bir suna 
Sana geldim, Eğri Dağı

yitirdiği yarini araya dursun... Torosların başı bulutlarla güreş tutup çekişen yiğit koca Bulgar Dağı’nın yüceliğine çatan âşık karşısında yiğit görür, al yanaklı sanki...


Yürü bire Bulgar Dağı 
Senden yüce dağ olma mı?
Sen yaylanın güzelisin 
Yanakların ağ olma mı?

Bulgar Dağı iki çatal 
Arasında güller biter 
Bir yiğide bir yâr yeter 
İki seven del olma mı?

Ozanımız o denli doğaya bağlı, ona o denli vurgundur ki, sevgililerinin güzelliklerini hep doğanın bir yanı ile dile getirir. Birkaç örnek mısra verelim:


Sabahtan uğradım kıza
Boyu selvi dala benzer 
Yanında bir gelin vardı 
Al yanağı bala benzer

daha çok yer almasın diye yalnız ilk dörtlüğünü verdiğimiz samaiden birkaç dize daha "Gelin al çimenli koru - Kız tomurcuk güle benzer" "Gelin yeşil başlı ördek - Kız turnada tele benzer" (tel, tüy demek) "Zülfünden bir tel versene - Koklayayım gül yerine" "Boynu yeşil gövel ördek - Sana bir göl gerek idi - Kanadının biri yeşil - Biri de al gerek idi".

Bitmez tükenmez Karaca Oğlan... Onu anlamak için tüm şiirlerini sindire sindire okumak gerek.,. O, kimseye benzemez. Kimse de ona benzeyemedi.







Arama

Bizi Destekleyenler

.