Ayağının çarığı ile gelip Radyo evlerine, konservatuvarlara girebilmiş. Kürsülerde, mikrofonlarda kendine geniş ölçüde yer ayırtmış bir halk çocuğu Karacaoğlan. Gücünü doğadan ve halktan, birde sonsuz sevgiden alıyor.
18-20 Nisan arasında İstanbulda ve 25-27 Nisan arasında da Ankarada adına uluslar arası bir seminer düzenlenmekte. 976 veya 977 de belki dünyada bir Karacaoğlan yılı yapılabilir.
Şiir dili, anlatma biçimi onun bir güney yurt çocuğu olduğunda kuşku bırakmıyor, araştırı ve eleştiriler Karacaoğlan’ın Farsak-Türkmen boyundan bir köy çocuğu olduğunu gösteriyor. Adananın Peke ve Bahçe ilçesine bağlı köylüler bu gün bile onun dili, ağzı ile konuşmaktadırlar.
ÖYKÜSÜ
Onun için anlatılanları harman edip ayıklayınca şu sonuca varılabiliniyor:
Fekenin Gökçeli ilçesinde doğmuştur. Feke Kozan dağlarının ortasında bir İlçe. Bütün köyleri gibi Gökçeli de son derece dağlık, sarp bir toprak parçasına tutunmuş. Kozan oğulları adıyla anılan ünlü derebeylerinin öz yurtları Kökçelinin yakınında Belan köyde imiş. Selçuklular Anadoluya gelip yerleşirken Kozan oğulları da Horasandan kalkıp buraya gelmiş konmuşlar. Konaklarının temel yapıları belan köyde hala ayakta.
Gökçeli ile Belan köy arasında bir dere ve tepe var. Fekenin ilçe merkezi vakfıyla Belan köyde imiş.
Karacaoğlanın doğduğu köyde bir de ünlü medrese olduğunu öğreniyoruz. Dizeleri arasında onun okuma yazma bildiğini gösteren birçok deyişler var. İlk öğrenimini bu medresede yaptığı söylenmektedir.
Her sabah sabak yaparken
Sabak deyimi medrese dilinde bir gün önceki öğrenilenlerin tekrarı anlamına geliyor.
Elif elif olmuş zülfün telleriVeya
Nazlı yârin yüzünde okunanlar Ira mıdır, ışın mıdır dal mıdır
Ira dediği arap alfabesindeki (r) harfi, ışın adını verdiği Ş harfi ve Dal ise D harfidir.
Daha birçok dizelerinde okuma yazma bildiğini söylemektedir.
Babasını askere almışlar. Gitmiş bir daha dönmemiş. Küçük yaşta yetim kalmış. Anası medresedeki hoca ile evlenmiş. Hoca Maraşlı imiş. Karacaoğlanın Ören yerindeki beş altı dönümlük bahçesinin de üstüne yatmış. Bunun üzerine köyünden ayrılmış. Belan köye gidip bey kapısında iş aramış. 12 yaşlarında imiş. Bağlama çalma merakını sürdürmüş. Kendisinden oldukça büyük olan kız kardeşi Maraşlı babalığının bir yakını ile evlenip gitmiş Bahçe ilçesinin farsak köyüne yerleşmiş.
Karacaoğlan'ın 15 yaşında aşık olduğunu koşmalarından öğreniyoruz. Bu nedenle kozan dağından Maraşa gittiğini, bir kahvede çıraklık yaptığını, bağlamayı orada ilerlettiğini öte-denberi söyler dururlar.
Son derece yakışıklı, Karayağız bir delikanlıdır. Alnında üstün bir zekânın, erdemin ışığı parıldamaktadır. Sesinin güzelliği, bağlama çalmaktaki ustalığı dillere destandır. Bu özellikleriyle istediği gizi almak olanağını bulmuş ve ablasının oturmakta olduğu Bahçe İlçesinin Düz bucağındaki farsak köyüne gidip yerleşmiştir. Orada ev, bahçe edinmiş, bir miktarda sağmal sahibi olmuş, düzenli bir yaşam kurabilmiştir. Hemşehrilerince de pek çok sevilmek tedir.
Bu arada kız kardeşi ve eniştesi ölmüşler, malları oğullarına kalmış, şımarık yeğeni karısına tutulmuş ve birçok girişimlerden sonra genç kadını kandırmayı başarabilmiştir. Bir bahar döneminde Karacaoğlan komşu köylerden birisinde yapılan düğündeyken karısını o-nun yeğeni ile dayı evinde bulmuşlardır. Ön sezi ile gecenin, ileri saatlarında ansızın evine dönen Karacaoğlan onları suç üstü, çırılçıplak yakalamış, önce her ikisini de öldürmek istemiş, fakat olayın kendisini öldürmenin olanaksızlığını düşünerek bundan vaz geçmiştir. Karacaoğlan için artık yurdunu yuvasını bırakıp gitmekten başka yapılacak bir iş kalmamıştır. Şu dörtlük bize herşeyi anlatmıyor mu? O:
Azgın ey ağalar zamane azgın Şahin yuvasına dönüyor kuzgun Tarlası an da bideri bozgun Dayısı neylesin yiğen olmayınca Yeya: Aradılar bir tenhada gördüler Yaslandılar şıvgalarım kırdılar Yaz bahar ayında bir od vurdular Yandım gittim ala karlı dağ iken Yahutta: Karacaoğlan der ki yanar tüterim Yanan ateşlerden daha beterim Yine kılıçlandı benim katarım Bozuldu kervanım yolda nem kaldı
Köylüler şu aşağıdaki semâiyi de olayı anlatmak için çalıp söylediğini haber vermektedirler O:
Hasta düştüm ey ağalar Halim bilmez dağlar şimdi Düşman gibi dost karşımda Zülüflerin bağlar şimdi Etmedim ahdü emanı Geçti mihnetin zamanı Yitirdim kaşı kemanı Yas çekecek çağlar şimdi Baladan uçurdum gölden Tor şahin kaçırdım kol dan Gayrı fırsat gitti elden Mecnun oldum beyler şimdi Deloldum kanman sözüme Dost hançer vurdu özüme O yar bakamaz yüzüme Gözüm yaşı çağlar şimdi Firkat od'u yaktı canım Feryatla geçer zamanın Yaralandım akar kanım Karacaoğlan ağlar şimdi.
Karacaoğlanın uğradığı bu felaketi bazan açık açık, bazan rumuzla ve fakat şiir dilinin gerektirdiği sistem içinde anlatan yüzden fazla koşması vardır. Bunlardan bir tane daha sunarak bu bölümü tümleyiverelim:
Ela gözlü ablak sunam Dal boynunu eğdin bugün Her bakışın kan ederdi Tatlı cana kıydın bu gün Yüce dağdan bakınırdın Lale sünbül takınırdın Engellerden sakınırdın Engellere uydun bugün Fâni Karacaoğlan fâni Veren alır tatlı canı Sevmediğim kara donu ost karşımda giydin bu gün
İlinden obasından ayrıldıktan sonra Karacaoğlan Toroslarla çukur ovada dolaşan yörük aşiretlerine karışarak başını alıp gitmiş, Fakat bu acıyı hiçbir zaman unutamamıştır. Gözüne kestirdiği herbir güzeli sevgilisinin yerine koymak istemiş, gönlünü avutmağa çalış mış fakat başaramamış, bu nedenle çoğu kez herâyi sanılmıştır. Aslında Aşık Veysel gibi, Hocasının kızına aşık olduğu halde onunla bir türlü evlenmek olanağı bulamayan Fuzulî gibi Sonsuz bir yürek acısı içinde, yazlıp ezberlenilmesini dahi beklemeksizin hep söylemiş söylenmiş durmuştur.
Bazı koşmalarından ve birçok kaynaklardan Karacaoğlanın 16 ıncı yüz yılın İkinci yarısından sonra doğduğunu ve yüz yıldan fazla yaşadığını kestirebiliyoruz. Bu hesaba göre Ozanımız öleli 400 yıl olmuştur. Demek oluyor ki Karacaoğlan birkaçyüz yıl belleklerde yaşayabilecek kadar halkının iliğine işlemiştir.
DÖNÜP DOLAŞTIĞI YERLER
Karacaoğlanın türküleri en çok nerelerde söyleniyor, derlenebiliyorsa daha fazla oralarda yaşamış olabileceğini savunmamız gerekir. Zaten yörük aşiretleriyle dönüp dolaştığında hem şiirleri, hem dilden dile günümüze kadar anlatılanlar Karacaoğlanın nerelerde gezdiğini göstermektedir. Zaten kendisi de şiirlerinde birçok yer adlarını sayıp dökmektedir.
Uzun ve derin acılarla dolu yaşamını Karacaoğlanın Mut İlçesine 60 Kilometre uzaklıktaki bir yaylada sona erdirdiğini öğrenmekteyiz.
O her şeyden önce doğaya ve doğanın içinde erimiş bütünleşmiş insanlara alabildiğine karışmış bir kişi olarak göz kamaştırmaktadır. Toros yaylalarını vadilerini ve ovalarını köyleri ile obalarıyla uzun bir ömür dolaşmaktan ve tümünü sevmekten başka iş tutamamıştır. Karacaoğlanda Aşık Veysel gibi Talibi Coşkun gibi bir gönül derdi aile felâketi geçirmiştir. Fuzuli nasılkl hocasının kızına tutularak umutsuz aşkı ile ömür boyu acılarını söylemekle yetinmişse Karacaoğlan da aynı derinlikte bir yarayla dizelerini sıralayıp durmuştur.
Aşk olmayınca meşk olmaz derler.
Ancak; büyük sevgiler ve büyük acılardır ki insanları sonsuzluğa açılışta büyük kanat vuruşlarında üstünleştlrmektedir.
Bu açıdan ele alınca Karacaoğlan'ın acısını benimsememiş yoksa ondan kaçmak mı gerektiğini kestirmekte ikircinlenmemek elde değil.
Şu var ki Karacaoğlan gibi büyük ve güçlü çocuklar yetiştirebilen her toplum kıyamete dek onunla övünebilecektir.