Televizyonda Leonardo serisi büyük bir ilgi topladı. Bu büyük ressam, âlim, kâşif, dünya kültür ve san'at tarihinde eşsiz bir mevkii-ye sahiptir. Onun hayatından ziyade, felsefesinden bahsetmek istiyoruz. O, evrenselli bir düşünürdü. Onun hayatını tetkik etmek, insanı büyük bir hayranlık içinde bırakır. Herşeyle ilgilenmiştir, her şeyi öğrenmek, her şeyi anlamak merakının sonsuzluğuna erişmiştir. Çağdaşlarına yararlı olabilmek gayesi içinde, devamlı surette çırpınmıştır. .ışığın güzelliği onu coşturmuş, toprak, su, ateş ve nihayet ebedi kadınlığı temsil eden La Jocondo, yıllarca emek verdiği tablosu ki orada tabiatın ve dünyanın güzelliği ifadesini bulmuştur. Leonardo Allah'a inanmıştır. Zira "Doğa, Allah’ın kızıdır" demişti. 67 yaşında, dünyanın bütün mâzisini tanımış ve müstakbel terakkisini duymuştu. Uçağı tahayyül etmiş, fakat beş asır sonra, onun bu hayali gerçek olmuştur. Modern insanın tabiat kuvvetlerine hâkim olma ihtirasını duymuş ve böylece, sadece bir ihtisas dalında kalan dar düşüncenin yerine, geniş ve üniversel bir görüş içinde yaşamıştır. O, tabiat ve şekil konusunda, titizliğin zirvesine varmıştır. Zira gerek şair, gerek sanatkâr için gaye, eşyanın bir intibaını vermek olmayıp, onun diplerinden fışkıran hissi anlatabilmektir. Hatta Leonardo eserinden de üstün bir kişiliğin ifadesi olmuştur.
Tecrübeye sonsuz inancı vardı. O, eşyanın sadece bir yankı olması değil, kendi kendisi olmasını gerçekleştirip, aslını (özünü) ortaya koymuştur. Rönesans’ın sanatkârı olmasına rağmen, zaman onu daima tazelik içinde saklamıştır. Rönesans, bir yönden antik çağa dönüş sayılır, diğer bir tarafıyla da istikbale mâtuftur. Halbuki geçmiş onu fazla ilgilendirmemiştir. O, zamanın tetkikine daha önem vermiş; dolayısiyle âtiye yönelmiştir. Meçhulün araştırılmasında teseliyi aramıştır. O, asırlar sonraki tecrübî ilmin müjdecisi olmuş ve böylece, modern ilmin de babası sayılmaktadır.
Ona göre san’at ideal güzelliğin aranmasından ziyade bir bilgi konusudur. Gizli hâzineleri açmak istemişti. Alimlik ve san’atkârlık Leonardo da bir bütünlük arzeder. San’at onun için bir arayış, bir metod bulma gayreti olmuştur. Valery'e göre de bu metod onlamakla yaratma ğı ayırmaz. Nazariyatla, tatbikat birleşirler. O, taklit ederken bile yaratmaktadır. Bir şey eski olduğu için onu atmıyor, yeni olduğu için kabul lenmiyor, onda ebedî olanı arıyordu. Onun felsefesi tabiatçılık felsefesidir. Devamlılık kanununu teşkil eden eşyalar arasında, bizlerin fark edemediğimiz münasebetleri görebilmek Leonardo’nun sırrını teşkil etmiştir. Üniversel düşünce sahibi evvelâ temaşa ile işe başlar. O, sembolik bir düşünceyle, tabiatı incelemiştir, Yüzlerin anatomisini ve makinelerin üstadı o-larak yaşamıştır. Bir tebessümün nasıl meyda na geldiğini bilmektedir (La Joconda da olduğu gibi) O, mekanize olan bağlılığını da şöyle dile getirmiştir: "Mekanik, matematik ilimlerin cennetidir, zira ancak mekanikle, matematiğin meyvelerine erişebiliriz." veya "Şüphe etmeyen, az şey elde eder" veyahut "İyi geçirilmiş bir gün, tatlı bir uyku verir, iyi kullanılmış bir hayat ise tatlı bir ölüm bahşeder" demiştir.
1953 de neşretmiş olduğumuz İYİYE DOĞRU kitabımızda Leonardo'nun bu üniversel felsefesine şöyle temas etmiştik: "Marcel Ray-mond’un dediği gibi filozof, herşeyin aslını ve gayesini arayan ise, Leonardo hakiki bir filozoftur. O, tabiatın fevkalâdeliğinin farkına vararak, muvazene kurmuştur. İnsanın herşeyden evvel , bir ruh olduğuna inanıp, şekilden ziyade bu meçhulü akesttirmeğe çalışıyordu. O, gözlerinin mecudiyetinden sevinç duyan ve İlâhi kudreti dünyada görenlerdendi."
Sayın, Zahir Güvemli, Leonardo’nun san’atı na temasla "Hava karardıkça, boğulandıkça, insanların güzelliğini göreceksiniz" diyordu. Böy lece yarı gölge, loşluk heşeyin daha net ve kabarık görünmesine, kitle tesirinin kuvvetlenmesi ne yardım eder. Leonardo da Vinci, böylece resimde, desen, perspektif, anatomi, kompozisyon ve ahenkli nisbetler, renk anlayışı gibi bir çok hususlarda gayet sağlam ve sonradan klâsik olmuş fikirler sahibi bir san’atçıdır.