Kurdun Götürdüğü Çocuk: Efsane: Eski zamanlarda Koyulhisar’a bağlı bir köyde bir çocuk annesi ile birlikte yaşamaktadır. Bu çocuk gece yarısı olduğunda kendiliğinden uyanır ve annesinin kendisini dışarı çıkarması için ısrar eder. Ancak gece yarısı çocuğunun bu ısrarını anlamayan kadın, onu bırakır ve içeri gider. Anlatıldığına göre çocuk bir süre sonra yarı uyur vaziyette annesinin sırtına bindiğini zanneder. Ancak üzerine bindiği annesi değildir. Birden bire ortaya çıkan kurttur. Çocuk kurtun sırtında giderken başında bulunan bir nesne(anlatana göre şapka) yere düşer. Çocuk bunun üzerine: -Anne şapkam yere düştü, der. Ancak kurt onu karanlıkta dağa doğru götürür ve ikisi de gözden kaybolurlar.[1] Kurt Çamı: Adak yeri Yıldızeli ilçesine hakim bir tepe üzerindedir. Efsane: Köylüler, kala-kıpçak arasında(?), cem cemaat yaptıkları bir günde, tepeye çıkarlar. O tarihlerde gelinler büyüklerin yanında çocuklarını kucaklarına almazlarmış. Bir yere bırakırlarmış. Çocuğa da göz kulak olurlarmış. Mevsim kış; gelin töre gereği çocuğunu kucağına alamıyor. Çam ağacının dibine bırakıyor. Cem bitince, köylülerle birlikte tepeden ayrılıyor. Çocuk da çam ağacının dibinde kalıyor. Herkes evine dönünce, kocası geline sorar: - Çocuğu nerede bıraktın? - Çam ağacının dibinde Karı koca cem yapılan yere giderler ki, dişi bir kurt çocuğu emziriyor. Bu hadiseden sonra o çamın adı “Kurt Çamı” olarak kalır. Ulu bir çam ağacı...Kutsallığından dolayı adak adanır, para bırakılır.[2] Kurt Veli Dede, Şah İbrahim Veli Ocağına bağlıdır. Kangal’ın Mamaş(Soğuk Pınar) köyünde talipleri vardır. Yörede Kurt Veli Koruluğu üzerine şöyle bir efsane anlatılır. XIX. Yüzyılın ikinci yarılarında Köylüköyü sünnidir. Şubat ayında bir alevi dedesi aşığı ile Köylüköyü yakınlarından o yakınlardaki alevi köylerinden birine gitmektedir. Köyün çobanları dede ile alay ederler. Dede, aşığına atanı tutmasını söyler. O anda bir kurt olur, bütün sürüyü parçalar. Çobanlar korku içinde köye koşarlar. Olup bitenleri anlatırlar. Ancak köylüler çobana inanmazlar. Sürünün olduğu yere geldiklerinde gerçeği görürler. Köylüler dedenin ermiş olduğuna inanırlar. Dede asasını oraya atar. Bu benden hatıra kalsın, der. Asadan Kurt Veli korusu yeşerir. Koru günümüzde de aynı titizlikle korunur.[3] Pir Sultan Abdal’ın Kurt Donuna Girmesi: -Ben, Kamberoğlu adında bir seyyahım. Bu da benim eşim Sanem Şah’tır. Kendisiyle İran’da/Fars diyarında evlendik. Genç ve yakışıklı Hızır Paşa bu cevabı alınca, bu sırada kendisine hayran hayran bakan Sanem’e sormuş: -Bu adam gerçekten kocan mıdır? Sanem kaşlarını çatarak: _Hayır, demiş. O beni zorla babamın evinden kaçırdı. Size yalan söylüyor, onun gerçek adı Koca Haydar(Pir Sultan)’dır. Beni onun elinden kurtarınız. Bunun üzerine Vali, Sanem’i haremine almış ve Pir Sultan Abdal’ı tutup öldürtmüş ve adamlarına kanlı bir öküz postuna sarmalarını emrettikten sonra yanındakilere: -Bunun öldüğüne bir türlü inanamıyorum. Zira bir defa astık kurt şekline girdi; şimdi kim bilir ne surete girer? Demiş ve günlerce bekletmiş. Nihayet yıkayıp gömmek istemişler; fakat sarıldığı deriyi bir türlü açamamışlar. Hızır Paşa: -Bunu açsa açsa onun sırrını bilen Sanem açabilir.... deyip Sanem’i çağırtmış. Katı yürekli kadın, yanına gidip: -Açıl, Pir Sultan açıl!.... demiş. Akabinde öküz derisi açılmış. Bunun üzerine Pir Sultan’ın cesedini yıkayıp şehrin dolaylarında gömmüşler ve üstüne bir yığın taş, birkaç kaya parçası koymuşlar.[4] [1] Kutlu Özen, Sivas Efsaneleri, Sivas 2001, s. 176 [2] Kutlu Özen, Sivas Efsaneleri, Sivas 2001, s. 101 [3] Fuat Bozkurt, Aleviliğin Toplumsal Boyutları, İstanbul 1990, s.223 [4] S.Y., Pir Sultan Abdal, Eskin Matbaası, İstanbul 1972, s.5-7 |