Ayı kurtlar yakalar iyice bir yolarmış!
Ay eve gidip yatar yarası kan dolarmış!
Altay Türk Efsanesinden
Türk mitolojisinin en önemli unsurlarından olan güneş ve ay, yerli-yabancı araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Selçuklu, Osmanlı devirlerinde güneş, hilal, yıldızlar hakkında yazılmış değerli eserler bulunmaktadır. Ancak bu işaretlerin kökeni astral ikonogafi bakımından zengin olan Yakındoğu’da aranmıştır. Proto-Türk olarak kabul edilen milletlerin ve Türklerin gök ibadeti kozmolojisi içerisinde yer alan astral ikonografisi de aynı derece de zengindir.
İç Asya ve Proto-Türklerde, güneş ve yıldız ikonografik açıdan eşanlamlı sayılmaktadır. Türklerde, natürist inançlara Orhun kitabelerinde “Yer-Sup” şeklinde rastlanmaktadır. Güneş ve ay ikonografisi, Osmanlı metinlerinde nirein veya nihar ve leyl gevheri tabirlerine, yani gün ve ayın parlaklığı kavramına yer verilmektedir. Türkler hayat şartlarına bağlı olarak inançlarını şekillendirmiş ve evrende gördüklerine saygı göstermişlerdir. Eski Türklerin dini inançlarının esasını Gök-Tanrı inanışı, atalar kültü ve tabiat kuvvetlerine inanç oluşturmaktadır. Eberhard, geleneksel Türk dinini “gün ve ay kültlerinden müteşekkil Türk Gök Dini” şeklinde tanımlamaktadır. Doğadaki birtakım güçlere kutsallık vasfı verilmesi ve saygı gösterilmesi ile onlara inanmak arasında fark vardır. VI. yüzyıl tarihçisi Menandosr, Türklerden bahsederken ‘her ne kadar toprağa, suya ve ateşe kutsiyet yükleseler de kainatın tek yaratıcısı olan tek Tanrı’ya inanırlar’ demektedir.
Doğayı gözlemleyen ve inceleyen Türklerin düşüncesinde güneş öncelikli sırada almakla birlikte değişen inançlar ile birlikte önemini aya devrettiği olmuştur. Uygurların Mani dinini kabul edişiyle birlikte (M.S. 763) ‘ay’ daha çok önem kazanıştır. Türkçe metinlerde “üç ödki nom” ve “iki yıldız” diye tanımlanan Mani dini, gnostik dinlerin örneklerindendir.
Proto-Türk olarak kabul edilen Choular devrinde ( M.Ö. 1028-281) dünya tasvirlerine dayanarak güneş ve ayın ortasında duran “kün-ay” işaretine sahip kimse parlaklığın en yüksek mertebesinde gösterilmiştir. Hunlar, Gök-Türkler, Uygurlar teşebbüslerinin isabetini ayın ve yıldızların hareketleri ile kontrol etmişlerdir. Hükümdar tanhu, gündüz güneşe, gece tolun aya tanzim etmektedir. M.Ö. I. bin yıldan kalan Baykal ötesi kurganlarında, güneş tasvirlerinin savaşçı mezarlarında bulunduğunu kaydeden Levin ve Potapov, güneş işaretinin alplik simgesi olabileceğine işaret etmektedirler.
Altay destanlarında, Teleüt Türklerine göre ay kuzeyin; güneş de, güneyin sembolüdür. Hunlarda ise durum farklıdır, güneş doğuyu temsil ederken ay batıyı temsil etmektedir. Göktürklerde Doğu: Gün doğusu, Batı: Gün batısı, Güney: Gün ortası, Kuzey: Tün, gece ortasıdır.
Türk düşüncesinde ve destanlarda, güneş dişi, ay ise erkek olarak rol almaktadır. Mısır’daki bir Türk-Memlük efsanesinde:
”… Güneş aratan burcuna girdiği zaman suyu ve toprağı ısıtıyordu. Mağarada toplanan balçıklardan türeyen Türklerin ilk atası, Ay-Ata adını alıyor…”
Güneşin oluşu ile ilgili efsane Altay Türeyiş Destanı’nda:
“… Ay ile güneşin, kendilerinin ayrı bir güçleri yoktu. Bunlar, yalnızca tanrının verdiği ışık ile sıcaklığı yansıtıyorlardı. Bir maden parçası olan, bir ayna (toli) gibiydiler…”
Altay efsanesinden başka bir örnek;
“… önceleri, ne ay ne de güneş varmış. İnsanlar, havada uçar dururlarmış. Uçarken de, çevrelerine ışık saçar ve sıcaklık verirlermiş. Bunun içinde güneş, gerekli olmamış. Ancak içlerinden biri hastalanmış ve onu iyileştirememişler. Bunun üzerine tanrı, onlara bir varlık vermek istemiş. Tanrı’nın gönderdiği şey, büyümüş büyümüş ve iki tane büyük ayna olmuş. günden beri, gökteki bu iki şey, yani güneş ile ay, dünyayı aydınlatır ve ısıtır, dururlarmış.
Güneşten türeme Şaman dualarında şöyle geçmektedir: “yiğitler, güneş ile ayın lutfu ile türemişlerdir”.
Güneşe ilkbahar geldiğinde Tanrı’ya ithafen bayramlar yapılmaktadır. Altay Türkleri de Aralık ayı geldiğinde aya ve yıldızlara bayram yapmışlardır. Ayrıca Türklerde güneşe ok atma (sayı üçtür) geleneği de bulunmaktadır. Başka bir inanış olan, güneşe karşı saç taramak da çok kötü bir hareket ve Tanrı’ya saygısızlık olarak kabul edilmektedir.
Efsanelerden anlaşıldığına göre soğuk coğrafyada yaşayan Türk toplumları aya daha çok önem vermişlerdir. Buralar, güneşin ışıkları ile sıcaklığını, esirgediği bölgelerdir. Ay her girdiği yeri soğutmakta ve güneşin öldüremediği kötü ruhları öldürmekte ve insanlara zarar vermemektedir. Belki de bunun için ‘ ay, güneşten daha güçlü’ olarak gösterilmiştir.
Ay ile Güneş Proto-Türklerde insanlara iyilik getiren ve onları koruyan kutlu varlıkladır. Altay Türklerinin aşağıdaki masalı inanışın bir örneğidir.
“… Yeryüzünde, insanları yiyip bitiren bir dev (yelbegen) varmış. Tanrı, bu devi öldürmeği düşünmüş. Güneş: -“Ben, sıcak ve ateşim ile devi öldürebilirim. Ancak, insanları da yakabilirim”, demiş ve vazgeçmiş.
Ay ise: “insanlar, benim soğuğuma dayanabilirler. Bunun için ben, devi öldürebilirim”, demiş ve yeryüzüne inmiş. Bir ağaç üzerinde, böğürtlen yiyen devi, ağaçla birlikte alıp, gökyüzüne çıkmış. Bunun için dolunay, dev ile ağaç, ayın yüzünde görünürlermiş…”
Animist görüşlü Proto-Türkler, mevcut olan doğa olayları hakkında çeşitli rivayetler ve efsaneler üretmişlerdir. Yakut Türklerinin ay motifi ile ilgili olarak, Sibirya’da Türkçe olarak anlattıkları anlayış özetle şu şekildedir:
“… Yakut Türklerinden bir zamanlar, öksüz ve yoksul bir kız varmış. Sıkıntı içinde yaşarmış. “aya yalvarmış” ve aydan yardım istemiş. Kız bir gün soğuk bir gece suya girerken, ay inmiş ve kızı alıp, götürmüş. Bunu için, dolunayda, omzunda sırığı ve iki kovası ile görünmüş. Ayda, iki tane de, çocuk doğurmuş. Bunun için Yakut Türkleri, kızdan zarar gelir diye, “aya baktırmazlar” imiş…”
Ay’ın değişimini anlamlandırmaya çalışan Türklerin inanışına göre;
“… Ay, göklerde dolunlaşıp, bir tepsi gibi olduğu zaman, kurtlar ile ayılar, hemen koşarlar, ondan birer parça koparıp, yerler ve böylece ayı, küçültürlermiş. Ay, üzgün ve yaralı olarak, kaybolurmuş. Sonradan yaralarını sarıp, iyileşirmiş. Yeniden dolunlaşıp, göklerde görünürmüş.
“Kurtlar, dolunayı görünce, birer parça kopararak, yeniden küçültürlermiş. Ayın, küçülüp, büyümesi; kaybolup ve yeniden görünmesi, bundan ileri gelirmiş…”
Başkurtların “Ural Batır” Destanı’nda, mitik olaylara çok sık rastlanmaktadır. Destanlarında kötü güçler Ay’ın Güneş’in kendisini değil, onların ele geçirerek için mücadele vermektedirler.
Destanlar Türklerin Ay’a, Güneş’e ve doğa güçlerine olan inançlarını animistik düşünce çerçevesinde şekillendirmektedir. Yazılmış destanlara ve söylenmiş efsanelere baktığımızda doğa olaylarını yorumlayışlarını, inançları doğrultusunda şekillendirmelerine şahit olunmaktadır.
Ay ve Güneş hakkında birkaç deyim;
Dilek Tutan
KAYNAKÇA
Esin, Emel, Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2014.
Güngör, Harun, Eski Türklerde Din ve Düşünce, Türkler Ansiklopedisi, Ankara, 2006.
Kafesoğlu, İ., Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011.
Kızı, N. Eski Türklerde Tabiat Kuvvetlerine İnancın Destanlarda Tasviri, Türkler Ansiklopedisi, Ankara, 2006.
Orkun, H.N., Eski Türk Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2011.
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014.
——————–, Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1962.