Halkın özdeğerlerini; yani onun yaşayışını, dilini, dinini, örf ve âdetlerini, geleneklerini, töresini, toprağını, sanatını, emeğini bilerek benimsemek: bireysel değerleri hiçbir vakit toplum değerlerinin üzerine çıkarmamak; halk kültürünün kendi aldığı kültürün nüvesini teşkil etmesi gerektiğini daima gözönünde bulundurmak; başaracağım diye girişilen her işte mutlak surette halkın desteğine muhtaç olunduğunu takdir etmek; nihayet, halka inanmak.
İşte Atatürk’ün hayatı boyunca takipettiği yol. Halkçılık, Ve başarının, muvaffakiyetinin, ölmezliğinin nedeni. Gerçek Atatürkçülük nedir? Herşeyden evvel şu apaçık ortadadır ki bu mefhum O’nun ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Atatürk Atatürkçü değil halkçı idi ve kendinden sonrakilere halkçılığı esas almalarını öğütlemişti. Atatürk ilkelerinin temeli halkçılığa dayandığına göre gerçek Atatürkçülük halkçılık demektir. Atatürk’ün Halkçılığı olmasaydı bugün Atatürkçülük’ten söz edebilir miydik?
Atatürk'ün halk ile sanıldığından çok daha sıkı bir bağlantısı vardı. Millî Kurtuluş Savaşı devresindeki birçok olaylarda, birçok girişimlerde Atatürk’ün çevresindeki halkı yokladığı, bazı sorunlarda onların kanaatlarını, düşündüklerini öğrenmek istediğini görüyoruz. Ancak halkının dile getirdiği mukaddes duygudur ki Atatürk’e, “Bu milletle neler başarılmaz,” dedirtmiştir. “Ne mutlu Türküm diyene,” diye haykırtmış tır O’nu.
Millî Kurtuluş Savaşandan sonra. Devrimler aşamasında da, Ata-türk sık sık kamuoyunu yoklamak zorunluluğunu duymuştur. Lâtin harflerinin henüz resmen kabul edilmediği bir devrede, 8 Ağustos 1928’ de İstanbul’da Sarayburnu parkındaki gazinoda bir gece, halka, Arap harfleri yerine Lâtin harflerinin kabulüne kararlı olduğunu anlatan bir nutuk vermişti. 24 Ağustos 1925’de de Kastamonu’ya başında hasır bir şapka ile giderek kıyafetimizin artık beynelmilel bir şekil alması gerekliliği üzerinde durmuştu. Herkesin “halk isyan eder” korkusu ile açığa vurmakta çekindikleri belli başlı devrim hareketlerini, O, halkın karşısına çıkıp açık açık söylemekten çekinmiyordu, çünkü halkın sağduyusuna çok sıkı bağlıydı
Atatürk, halkın yanında Halk Kültürü ile de geniş ölçüde ilgilenmiştir. O’nun halk eğitimi yolunda giriştiği büyük kültür hareketlerinden biri de, Halk Evleri ve Halk Odalarının kurulması oldu. Halk Evlerinin kuruluşunda, statüsünde ve çalışmalarında Halk Kültürüne verilen önem açıkça görülmektedir. Belli başlı şehirlerde ve köylerde açılan Halk Evleri ve Halk Odaları, kitaplıkları, temsil, müzik, resim, folklor, köycülük, spor, müze gibi çeşitli çalışma kolları Atatürk’ün Halk Kültürüne verdiği önemi ortaya koymaktadır. Görüldüğü üzere yukarıda belirtilen Folklor ve Köycülük kolları doğrudan doğruya, diğer kollar ise genel olarak Halk Kültürü ile ilgilidir.
Atatürk her gittiği yerde Halk Evlerini ziyaret eder, herşeyden önce yereysel araştırmaların gidişini, bu araştırmaların ne şekilde yü-rütüldüğünü gözden geçirirdi. Folklor Kolunun programlarını tetkik eder, çalışmalarını dikkatle izlerdi. O zamanlar Halk Evlerinin yayın-ladıkları, Türk kültür hayatının gelişmesinde büyük rol oynayan, dergi-leri Atatürk önem vererek takip ederdi, okurdu. Ölümünden hemen sonra Maarif Vekâletinin çıkardığı çeşitli yayın serileri ve klâsik tercümeler Türk kültür ve bilim hayatında yepyeni ufuklar açmıştır.
Özel hayatında, sohbet toplantılarında ve balolarda, Atatürk, Halk Kültürünün iki önemli koluna yer verdirir, sırası düştükçe gösterilere kendisi de katılırdı. Böyle toplantılarda gayet güzel zeybek oynardı. Halk Türkülerini ve bilhassa Rumeli Türkülerini bizzat kendisi söyler, söyleyenleri teşvik ederdi. Atatürk’ ün en çok beğendiği söylenen Alişim Türküsü de böyle bir Rumeli Türküsüdür:
Alişimin kaşları kâre aman Bulamadım derdime çare Sen açtın sineme yare aman Görmedinmi ah civan Alişimi Tuna boyunda Evleri var hane hane aman Benleri var tane tane Sevemedim yâne yâne aman Göremedinmi ah civan Alişimi Tuna boyunda
Atatürk'e göre Halk Kültürünün gelişmesi millî eğitimin bütün halka şâmil oluşuyla mümkündür. O’na göre eğitim görmemiş, kültürü olmayan bir topluma ancan yığın adı verilebilir, millet denemez. Bir milletin ekonomik ve sosyal bakımlardan olduğu gibi, kültür alanında da kalkınması ve uyanması ancak bilimsel düşüncenin siyasete hâkim olması ile başarılabilinecektir.