Antalya Evlerinde Folklorik Unsurlar

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Seyirci,Musa ; "Antalya Evlerinde Folklorik Unsurlar"; Anadolu Folkloru; Ekim-Kasım-Aralık / 1991; Cilt: 2; Yıl: 3; Sayı: 12; Sayfa: 495

wwww.halkbilimi.com
Bir Türk evinde Dede (Foto: Musa Seyirci)

Yıllardan beri Türk evleri ilgimi çekmiştir. Nerede bir Türk evi görsem, damında şişe, saçağında kuş, penceresinde bindallı, buğday tenli kızlar, nur yüzlü analar aramış, düşlemişimdir. Bu düş mü desem, araştırma dürtüsü mü desem beni Kütahya, Milas, Göynük, Afyon, İzmir, Isparta, Safranbolu, Trabzon, Fethiye, Giresun, Konya, Eskişehir, Bursa, Antalya evlerine götürmüştür.

Bugün çoğu korumasız, baykuşlara tünek olan bu evler doğayla, çevreyle son derece uyumludur. Bu uyumu sağlayan düşünce de Anadolu ve Türk Kültürü'nün soyluluğu, bütünleşmesi yatmaktadır.

Çevre ve doğayla uyum Türk evlerinin yüzlerce yıl yaşamasını sağlamıştır.

Oysa, günümüzde modern yapılar, çağdaş yapı malzemeleri, geçmişi refüze etmiştir, kimse bu çağdaş yapılarda geçmişten bir şey bulamıyor. Çabuk yapılan, hızlı dikilen bu monoton, dev apartmanlar zevksiz, sevimsiz, sanki insanları ezen, üzerine yürüyen devlerdir.

Ya insanın yüreğini, sevgisini koyduğu, kafesli, pahlı, cihannümalı, şahnişinli cumbalı, çiçek resimli Türk evleri öyle mi. Bu evleri yapan usta, yaptıran ev sahibi evin yapıldığı sokağın ve evin her ayrıntısını birlikte düşünmüşlerdir.

Evler bir bakıma çağının kültürel tanığıdır. İyi incelendiğinde, planlarından, kesitlerinden giderek ayrıntılarına bakıldığında o dönemin yaşama kültürü, evlerden okunabilinir. "Evlerin asıl incelenmeye değer yönleri de biçimlerinden, görünüş özelliklerinden önce, onların yaşama kültüründen oluşma ilkeleridir." (1)

wwww.halkbilimi.com

Bu ilkeler yüzlerce yıllık kültürel birikimin sonucu ortaya çıkmıştır.

Benim memleketim olan Fethiye'nin köylerinde, Kaş'ın Elmalı'nın bazı köylerinde evler, ev sahibi ile ustanın birlikte düşünüp planmasıyla, köylü insanın imece yollu katılımıyla ve komşu olacağı kişilerin de gönlü alınarak yapılırdı.

wwww.halkbilimi.com

Ev yaptırack kişi, ustaya duyurmak, ev yaptıracağını bildirmek için Antalya, Kaş, Elmalı, Fethiye yöresinde ya bir çuval buğday, ya bir küçük baş hayvan yada bir deri peynir veya yağ armağan gönderir. Ustanın işi yoksa, ev yapmağa isketliyse armağanı kabul eder. Sonra gider ve sahibi ile konuşur. Ev sahibinin de katılımı ile -gereksinmeye göre- toprağa çöple evin planı çizilir. Hayvanların ahırı, ailenin oturacağı mekan, samanlık, kiler gibi ayrıntılar komşunun evinin önünü yolunu kapatıp kapatmayacağı hep düşünülür. Mimarinin okulunu bitirmeyen bu ustalar -eğer iyi bir ustaysa- kültürel birikimi ile ev sahibihin isteklerini göz önüne alarak öylesine bir ev yapar ki, bu eve baktığımızda o kişinin gücünü, kişiselliğini, dünyaya bakışını okuruz. Her eve insanın, ailenin ruhu girmiştir.(2)

Evde oran ve estetik vardır. Doğaya, çevreye uyumludur, işlevseldir.

Evin yapımının planı çizildikten sonra, komşuların karşılıksız yardımlarıyla imece yoluyla yapılarak evin temeli kazılır, ağaçları getirilir, taşı taşınınır, harcı karılır. Ve temele kurban kesilir. Kan akıtılır. Kurban eş-dostla, konu komşu ile yenilir, içilir, dua edilir. Bu kurban, evi kötülüklerden koruyacaktır. Ev halkın deyimiyle "temelli kalacaktır, aileye ocak olacaktır" kazasız, belasız yapılmasını sağlayacaktır.

Evin yapımı bitince, çatısı kapanınca Antalya'da ustalar "keser oynatırlar, keseri tahtanın üzerinde tıkırdatarak bir ezgi tuttururlar. Öyle ustalar varmış ki, keseri oynattı mi, yirmi keser birden takırdıyor sanırmışsınız. Bu işini bitirmenin bildirilmesiymiş. Emeğin kutlanmsını istemekmiş. O zaman askı asılırmış, çatının üzerine bir bayrak dikilir, bir başka direkle, arasına ip gerilirmiş. Evi yaptıranın hısmı-akrabası, konu-komşusu, ustalara armağan getirip bu ipe asarlarmış. Kimi havlu, kimi göyneklik, kimi şu, kimi bu, ... gönüllerinden ne koparsa."

"Antalya'lı ustalar bu keser oynatma sırasında 'Şabaş, şabaş' derlermiş (Sayın Prof. İlhan Başgöz söyledi)"

"Şabaş, Mezopotamya'da güneş tanrısının adıymış, (Sözlükte, Farsça "şen ol" demek olduğu yazılı) (3)

Bu da Anadolu halkbiliminin, Anadolu kültürünün soyluluğunu, zenginliğini, bin çiçekli kültür bahçesi oluşunu gösterir.

Fethiye yöresinde oy bitince bir kurban kesilir, kurbanın kanı kapı üzerine çalınır, eti dua ile konu-komşu ile birlikte yenilir. Kurbanı kesmeyen adağını yerine getirmeyen huzursuz olur. Kurban kesense evinde, mutlu, huzurlu yaşayacağına inanır.

Antalya Kaleiçi evlerini gezdiğimizde, çoğu ev kapılarında at nalı, pencerelerde kafes, üzerlerinde göz boncuğu görürüz. Bunun anlamı evin kötü, kem gözlerden korunmasıdır.

Evlerin pencerelerinde kafes vardır. Kafesi yaptıran evin sahibi çocuğunu, torunu düşünmüştür. Sevgisini ortaya koymuştur. Evinde hayat (sofa) vardır. Antalya'lının. Hayat, adından da anlaşıldığı gibi insan sofra'ya oturduğu, komşularıyla konuştuğu, kaynaştığı yaşamının büyük bir bölümünün geçtiği yerdir.

Ev sahibinin yaşama bağlılığını, doğaya düşkünlüğünü, sonsuzluk düşüncesini evlerin şahnişinleri, cihannümaları ortaya koyar.

Ya Fethiye, Alanya evlerinde evin damına dikilen şişelere ne demeli. Şişeleri saydığmız zaman o evde evlenme çağında kaç kız olduğunu öğreniriz. Evdeki kızlardan birisi hayırlısıyla evlendiyse, şişelerden birisi kırılır.

Yine Kaleiçindeki bazı evlerin duvarlarına, iç odalarına bazı hayvanların, bitkilerin resimleri çizilmiştir. Hayat ağacı çizilen evler de vardır. Bu sahibinin yaşama bağlılığını gösterir. Kapıların üzerindeki "kafesler", "kim geldipenceleri" insanların güven içinde birbiriyle iletişmini sağlar. Evlerin dış köşelerindeki pahalar yumuşak geçişin, estetiğin ürünüdür.

Evlerin içerisinde yer alan gusulhane, serenler, yüklükler ve üzerine yapılan süslemeler halkbilimsel kültürün zenginliğini ortaya koyar. Yine evler renkli el emeği, göz nuru, kilim, halı dokumalarla döşenir, hayatta, köşküde, oturma odalarında halı, yastıklar, pencerelerde, serenlerde çiçek desenli el işi örtüler, danteller yer alır. Maddi kültürümüzün zenginliğini-pencerlerde, balkonlarda saksı içindeki yer alan çiçekler-doğaya bağlığımızı ortaya koyar. Öte yandan eski Türk evlerinde, baş odada duvarda torba içinde Kuran-ı Kerim yer almaktadır. Kapı tokmakları eldir, bereketdir, aslan başı güçtür.

Bizim Rum işi, Yunanlıların da Türk döşemesi diye adlandırdıkları evlerin taşlıkları bile desenlidir (4).

Evlerin içinde yaşayan insanıyla, kendi yapısal konumuyla, iletişim sağlamadaki özellikleriyle folklorik zenginlikleri görmek mümkündür. Bugün Toros Dağları'nın üzerinde yer alan Akseki'nin Cevizli kasabasında, evlerin saçağında tahtadan yapılmış kuşları, İbradı'da son derece süslü, bitkisel desenli tavan göbeklerini, Kaş'ta, Kalkan'da "sokaklara kapı kapı açılışı, açılıp üstü bşı sevgi kokuşu", alnınızda güneşi hisseder gibi görürsünüz.

Sözlerimi bitirirken, çoğumuzun bildiği Kaleiçi gerçeğine değineceğim. Doğal bir sınırı olan, eski Türk evlerinin yer aldığı, açık hava müzesi görünümündeki Kaleiçi bugün turizme soyunmuştur. Ancak Kaleiçi dünün Kaleiçi değildir. Dünün Kaleiçi çok canlı bir yerleşim alanıydı. Şair-Mimar Tarık Akıltopu'nun da belirttiği gibi her an kadınların tokuç seslerini, bakırcıların, demircilerin çekiş seslerini, nar, portakal ağaçlarını hüsnüyusufların, fesleğenlerin kokusunu, üç etekli kızları, aynalı develeri, oynayan çocukları, söyleşen kadınları, ahşabın kokusunu duyar, giderek tarihi yaşardınız.

Kaleiçi pansiyonlarla, dört yıldızlı otellerle turizme soyunmuştur. Yapılan restorasyonlarla sokakları yenilenmiştir. Ancak, o sokaklarda oynayan çocuklar yoktur. Saatçi, yorgancı, bakırcı kalmamıştır. En önemlisi Kaleiçi'nin soylu kültürünü yaşatan gerçek Kaleiçi'li kalmamıştır. Kapı önlerinde hem iş yapıp hem de konuşan kadınlar görünmez olmuşlardır. Cumbalar, kafesler, çatılar, evler yenilenmiş, cilalanmış, boyanmıştır. Ancak yüzleri soğumuştur. Sarmaşıklar, çiçekler yok olmuştur. Geçmişte yağmurun bir damla suyu bile dışarı atılmayıp, sarnıçlarda toplanan Kaleiçin'de, döşeme taşlarının üzerine beton dökülmüştür. Akan sularının üzerine "içilmez" yazılmış, Yat limanındaki sakinlerin oturduğu kahveler kalkmıştır. Oysa, turist yaşayan otantik geçmişteki Kaleiçi'ni daha çok everdi kanımca.

Bugün Kaleiçi'nde yeni sahipleri -iş yerlerine bile yabancı adlar veren- otelciler, pansiyoncular, halıcılar, dericilerdir. Günümüzde yapay bir görünüm arzeden, turistlerin bile hoşlanmadığı Kaleiçi'nde hiç olmazsa bir sokakta, halk kültürünün unsurları, eski hayatın özü bütün güzelliğiyle yaşatılmalıdır. Otantik yapıyı, canlı kültürü Kaleiçi'nde yok edilip, sonra niçin turist gelmiyor diye kimsenin şikayet etmeye, sızlanmaya hakkı olmaz.

 


(1) Cengiz Bektaş, "Çağdaş, Türk Evini Oluşturacak Yaşam Kültürü", Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Tebliğ Özetleri, Konya, 1990, s. 12.

(2) Cengiz Bektaş (Başlıksız Tebliği), Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri", İstanbul, 1984. s. 81.
- Şakir Seyirci, 1917 doğumlu, Okuması-yazması var, Gökber köyü-Fethiye.
- Musa Seyirci, "Antalya Kaleiçi Türk Evleri Üzerine Milli Kültür, Sayı: 71 (Nisan 1990), s. 30-31.

(3) Cengiz Bektaş, Antalya, Istanbul-1980, s. 21

(4) Cengiz Bektaş, "Korumak", Antalya Gazetesi, Sayı: 19058 (4 Eylül 1990), s. 1.







Arama

Bizi Destekleyenler

.