1948'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde (DTCF) siyasal nedenlerle tasfiye edilen üç bilim insanı, üç eski arkadaş olan Behiee Boran, Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes bilim, kültür ve siyaset tarihimizin son 70 yılında etkili olmuşlardır (1).
Pertev Naili Boratav ile Niyazi Berkes İstanbul Lisesi'nden sınıf arkadaşıdırlar ve her ikisinin hayatında çok önemli izler bırakan Hilmi Ziya Ülken ise öğretmenleri olmuştur. Öğretim üyesi oldukları DTCF'nde de devam edecek arkadaşlıklarına , Boratav açısından, araya giren ayrılıklar ve diğer sebepler bir yana bırakılacak olursa sonuna kadar bağlı kalınmıştır. Boratav, ölümünden (16 Mart 1998) bir gün sonra yayımlanan "Müdafaa"sına (2) yazdığı "Temmuz 1996" tarihli "Önsöz"deki şu cümle ile bu arkadaşlığa olan bağlılığını, sacayağının o günlerde yaşayan son ayağı olarak şöyle belirtecektir: "Bu kitabı can dostlarını, mücadele arkadaşlarım ve değerli bilim insanları Niyazi ve Behiee 'nin anılarına ithaf ediyorum." (3)
Pertev Naili Boratav. 19 Eylül 1997'de noter aracılığı ile bir vekâletname vererek 70 yılda oluşan arşivindeki tüm malzemenin asıllarının veya kopyalarının Türkiye'ye getirilerek araştırmacılara açılması konusunda Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nı (4) yetkili kılmış ve dört parçaya bölünmüş olan arşiv, ölümünden sonra vakfın İstanbul-Eminönü'nde bulunan Bilgi Belge Merkezi'nde "Pertev Naili Boratav Arşivi" adıyla (5) bir araya getirilmiştir. Tasnif çalışmaları devam etmekte olduğu için henüz araştırmacılara açık olmayan Arşiv'de yaklaşık 80.000 sayfa belge, kupür ve yazı. 600 civarında görsel malzeme ve 1000 kadar kitap ve ayrıbasım bulunmaktadır. Boratav Arşivi'nin akademik özellikler taşıyan derleme ve araştırmalarla, okuma notlarıyla, belgelerle dolu dosyalarının yanında çoğu Hayrünnisa (6)-Pertev Naili Boratav yazışmalarından oluşan binlerce sayfalık "mektuplar" bölümü de çok önemlidir. Burada arkadaş, dost mektupları kadar bilimsel yazışmalar da büyük bir yer tutar.
Bu mektuplar arasında Niyazi Berkes tarafından Boratavlar'a 10 Ağustos 1977-9 Mart 1981 tarihleri arasında yazılmış 23 mektup bulunmaktadır. Arşivde bulunan malzemenin yayın hakları da Boratav Ailesi tarafından Tarih Vakfı'na devredildiğinden yalnızca ilk 10 mektup özetleme ve birkaç kısa alıntı ile tanıtılacaktır (7).
Mektuplara birer sıra numarası verdim. Gerçi bunlar mektupların arşivdeki erişim numaraları değildir ama sıralamanın sağlıklı olması ve çalışmamızda mektuplara gönderme yapılabilmesi için gerekliydiler. Bazıları, üzerlerinde tarih bulunmadığından Boratavlara ulaştıkları tarihlere ya da içeriklerine göre uygun yerlere konuldu. Burada amaç metin yayımlama ve çözümleme değil tanıtma, haber vermedir. Boratavlara dostlarından gelen diğer mektuplarla birlikte gerekli not ve açıklamalar da eklenerek yayıma hazırlandığında bu mektupların tarihsel konumları ve tarafların biyografilerine yapabilecekleri katkı daha iyi anlaşılabilecektir.
Boratav Arşivi'nin Türkiye'ye getirilmesi dışında 1940-1950 döneminin daha iyi anlaşılmasına ışık tutacak iki önemli gelişme daha olmuştur geçtiğimiz yıllarda. Bunlardan biri Niyazi Berkes'in yakın tarih üzerine anılar, değerlendirmeler, çözümlemeler ve birtakım çok kişisel tespit ve yargılar içeren Unutulan Yıllar'ı (8) diğeri ise Mete Çetik tarafından hazırlanan Pertev Naili Boratav'ın 1947-1948'de gerçekleştirilen DTCF tasfiyesi sırasında mahkemede yaptığı "müdafaa"dan, dönemle ilgili uzun bir "giriş" ile üç ayrı ekten oluşan Üniversitede Cadı Kazanı adlı eserdir. Berkes'in Unutulan Yıllar'ı yazarken ve gözden geçirirken karşılaştığı sorunları çözmek ve ihtiyaç duyduğu belgeleri istemek, kimi konulan tartışmak amacıyla Boratavlara yazdığı mektuplar eski arkadaşlar arasındaki ilişkilere de ışık tutacak niteliktedir. İlk mektup 10 Ağustos 1977 tarihini taşıyor. I975'te emekli olduktan sonra yerleştiği İngiltere'den gönderilmiş. Kâğıdın sol üst köşesinde Berkes'in Latin harfleriyle yazılmış adresi de var.
Bu mektup "Kardeşim Pertev" hitabıyla ve iki önemli ipucuyla başlıyor, ilkinde uzun yıllardan beri yazışmadıklarını belirttikten sonra;
"Evet, yıllardan beri yazışmıyoruz. Kendi hesabıma utanıyorum. Kabahat bende mi bilmiyorum. Eğer bende ise ne kusur işlediğimi doğrusu çok merak ediyorum. Dostlar arasında, hayatının bazı buhranlı zamanları olduğunda işledikleri kabahatlerden ötürü kusuruna bakmamak gibi bir şey olmalı. Ne ise bu bahsi uzatmak istemem, bir faydası yok."
diyen Berkes eski arkadaşlarıyla geçmişte yaşanmış olan kırgınlıkların anlamsızlığı üzerinde duruyor.
Mektubun asıl önemli yanı;
"Bu mektubu bir maksatla yazıyorum, o da şu: ?u aralarda canım son derecede sıkıldığından (hayattan bezdiğimden) ne yapacağımı bilmezken aklıma bizim olayların zamanının bir hikâyesini yazmak geldi."
(........)
"Alelade bir "Hatıralar" yazmış olmaktan ziyade 1940-50 arası dönemin bir analizi gibi bir şey oluyor."
(........)
"Bizim olaylar deyince tabii işin içine sen ve Behice de giriyorsunuz. Sizden bahsetmeye hakkım var mı? Hatta böyle bir şeye izniniz var mı? şimdiye kadar yazdıklarımda mümkün olduğu kadar bundan kaçınmaya çalıştım. Fakat, sanki olayların merkezinde sadece ben varmışım gibi bir izlenim alınmaması gerektiğini, bunun sebebinin kendimden başka kişileri almaya hakkım olmadığını, üstelik onlarla ilgili şeyleri de kesin bilmediğimi belirtiyorum." (9)
diyerek kitabında kendileriyle ilgili olarak yazacakları için izin istemesidir.
Berkes ayrıca bu mektupta P. N. Boratav'dan yazmakta olduğu bu kitap için o anda elinde olmayan bazı not ve belgeleri de istiyor.
2. Mektup, 2 Eylül 1977 tarihli olup "Kardeşim Pertev" hitabıyla başlıyor. Konu yine yazmakta olduğu kitap... Berkes, o günlerde Türkiye'ye gidecek olan Boratavlar'ı;
"Bu kitabı hazırlamakta olduğumu pek fazla yaymayın. Çünkü yayınlayacak imkân bulamaz da çıkaramazsam ekşimek istemem. "
diyerek uyardığı gibi;
"... Bu bir savunma olacak değil. Savunmaya lüzum kalmadan zaman hükmünü vermiştir. Benim yapmak istediğim, bizim olayı merkez, olarak alıp o zamanı anlatmak. Bugünkü kimi işlerin daha o zamandan başladığını göstermek. O zamandan kaim kişi, çevre, akım ve fikirlerin hâlâ devam ettiğini göstermek."
demekten kendini alamıyor, amacımn "teşhir ve sorgulama" olduğunu vurguluyor;
"... Artık savunma aşamasında değil teşhir ve sorgulama aşamasındayız. Ölüp gitmeden önce saçma şeyler gibi gözüken olayların perdesinin arkasındaki kişileri ve işleri teşhir etmek istiyorum."
Bu mektubun sonunda "Hayrünnisa Kardeşim" diye başlayan küçük bir paragraf var ve şu cümleler ile bitiyor:
"Kısa notundaki yazdığın gibi senden kaçmış değilim. Dostluk iyi şey ama dostları anlamak da gerekli bir şart değil mi?"
3. Mektup, 1.10.1977 tarihli olup "Azizim Pertev" hitabıyla başlamaktadır. Berkes'in öğrenmek istediği bazı ayrıntıların listesini ihtiva ediyor. 1944 Irkçılık-Turancılık Davası ile Yücel-Öner Davası'na ilişkin kimi ayrıntıların. Zeki Velidi Togan, Çetin Altan, Tahsin Banguoğlu ile ilgili birtakım soruların yer aldığı mektup, yazdığı kitapta değinmek istediği hususlara açıklık getirecek belge toplama arzusunun ifadesidir.
5 Aralık 1977 tarihli ve "Azizim Pertev ve Hayrünnisa" hitabıyla başlayan 4. mektupta Berkes, hazırlamakta olduğu eseri eski yazıyla müsvedde olarak yazıp bitirdiğini haber veriyor, bazı düzeltmeler yapması gerektiğini ekliyor. Kitabıyla ilgili olarak;
"... Yalnız bu sadece bizim dava olmaktan çıktı, 1940-50 döneminin bir hacimli kritiği oldu."
diyen Berkes. Pertev Naili Boratav'a. biraz tatlı sert bir üslûpla âdeta çıkışıyor:
Senin mektubundan da olumsuz ya da kötümser bir hava sezdim. Belki vehimdir? Yoksa size orada (Türkiye de) bir şeyler söyleyen mi oldu ? Sizi ilzam edecek bir şey yazacağımdan korkuyorsanız, lütfen bunu da bildir. Ancak şimdiden söyleyebilirim ki seni. Behice'yi elimden geldiği kadar karıştırmamaya çalıştım, ama sizin ikiniz gibi benden daha ünlü iki şahsiyeti de büsbütün 'yok' yapabilir miyim?"
Kitabın önsözünde başlıca iki hususa parmak bastığım belirtiyor: Bunlardan biri 1940-50 döneminin unutulduğu ve bugünkü [1977] olaylarla ilişkisinin bilinmediği; İkincisi ise Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi ile ilgili olan kimi kabul görmüş düşüncelerin yanlış olduğudur" (10).
5. Mektup 12 Mart 1978 tarihini ve "Azizim Pertev" hitabını taşıyor. Küçük bir kâğıda yazılmış olan bu mektupta Berkes, İstanbul Barosu'nun 100.Yıldönümü için bir seri toplantı düzenlendiğini ve kendisinin de bu topantılara davet edildiğini yazıyor. Berkes bu gidişinde Türkiye'de hastalanmış. İstanbul ve Ankara'yı ise hiç beğenmemiş:
"... Memleketin ne havasnı ne görüntüsünü hiç gözüm tutmadı. Hele İstanbul korkunç bir yer olmuş. Üstelik yağmur, çamur mevsimi idi. Şimdiye kadar ben, yıllardan beri hep yazın gördüğümden bu mevsimdeki İstanbul ve Ankara bana çok olumsuz, etki yaptı, insanlar da ayrı. Çoğu bana saçmalıyor, zırvalıyor gibi geldi. Belki hastalığımdandır, diyorum. En kültürlü insanlar(ın), evinde geceleri o abuk sabuk Amerikan filmleri gösteren TV'nin karşına sebilhane bardağı gibi dizilip seyrediyorlar."
6. Sırada yer alan 30 Mart 1978 tarihli uzun mektup Pertev Naili Boratav'a değil eşi Hayrünnisa Boratav'a hitaben yazılmış. Mektubun girişinden P.N. Boratav'ın hastalığından söz ederek geçmiş olsun diyen Berkes, herhalde H. Boratav'ın bir önceki mektubuna içerlemiş olmalı ki biraz sitem dolu satırlar kaleme almış. Asıl unutanın, aramayanın Boratavlar ve Fransa'da bulunan bazı dostları olduğunu söylüyor.
"...Siz zannederim Fransa'nın çok tesiri altındasınız. Dünyanın merkezinde sanıyorsunuz kendinizi. Ben ne gizlemnişimdir, ne de Kaf Dağı'nda ya da Ay'dayım Hayrünnisa. (...) Bulunduğunuz yerden, öksürseniz duyabileceğim kadarlık bir uzaklıktayım. Bir atlas aç da bak. Beni ve adresimi, içlerimi, hayalımdaki değişiklikleri bilen çok müşterek dost ya da tanıdıklarımız var ..."
Mektup sitemlerle uzayıp gidiyor. Yakın dostlukların, beraberliklerin ardından araya ayrılıklar girmiş, belki alınganlıklar ve yanlış anlamalar olmuş...
Bu uzun mektupta "şimdiki karım" dediği Fay Kirby'den. Âbidin Dino ve eşinden, oğlu Fikret Berkes'ten ve onun eşinden, Fahir İz'den, Sabahattin Ali, eşi ve kızı Filiz'den [Filiz Ali], Behice Boran'dan, Tahsin Banguoğlu'ndan, Nermin Menemencioğlu'ndan, Muzaffer şerif Başoğlu'ndan söz eder.
Söz Sabahattin Ali'ye gelince biraz daha sertleşir;
"... Sabahattin hakkında ilk yazıyı ben yazdım. Bilmem Filiz size söyledi mi? Bana "Niyazi Bey" der, Pertev'e "Pertev Amca" der. Ben ilk yazıyı yazan kişi olduğum halde neden Pertev'i babasının kardeşi sanıyor da böyle konuşuyor, diye kendisine takıldım da bu seferki gidişimde. Annesi ile beraber beni görmeye geldilerdi. Çünkü ben Türkiye'de 3 haftalık ziyaretimde hastalandım. Epey görüştük, gece yarısından sonralara kadar. Fakat Paris'te bir anma töreni olacağını ne o bana söyledi ne de töreni tertip eden sizlerin aklınıza geldi, 'Yahu şu denizin ötesinde bir adanı var. belki zatmızca nutuk veremez ama hiç değilse verilen nutukları dinler, onun da Sabahattin üzerinde bir hakkı var..' demek aklınızın kenarına bile gelmemiş. Bunun farkında mısın? Ne ayıp şey! Paris'e gelecek kadar param var."
7. Mektup 31 Ağustos 1978 tarihini ve "Sevgili Hayrünnisacığım" hitabını taşıyor. Oldukça uzun ve daldan dala atlayan, şaşkınlık ifadeleri ve şikâyetlerle, çekiştirmelerle dolu bir mektup bu.
Berkes mektup yazamadığını söyleyerek giriyor söze. Yüksek tansiyon ve disk kaymasından şikâyet ediyor. Bu arada küçük bir sahil şehri olan Hythe'a taşındıklarını yazıyor.
Mektupta gençlerin yakın geçmişle ilgili bilgisizliklerini sıralar. Okumayan gençlerin anlattıklarını masal gibi dinlediklerini yazdıktan sonra Nihal Atsız'ı tanımayan ve sosyal bilimler doktorası yapan bir gençten, kendisini ziyarete gelen Nurullah Ataç'ın torununun dedesini tammayışından, Yusuf Akçura'nın oğlunun kendisinden babasını anlatmasını isteyişinden, Ankara'da Siyasal Bilgiler'de konuk olarak katıldığı toplantıda Boğaziçi Ünversitesi'nden bir genç hanımın konuşması üzerine kendisine söz verdiklerinden ve söyleyecek bir söz bulamadığı için "Deveye sormuşlar, boynun neden eğri diye. O da nerem doğru ki, demiş." dediğinden ve "tebliğ"in doğru hiçbir yeri olmadığını söylediğinden. Filiz Ali ve Annesi ile görüştüklerinden, Aziz Nesin'in Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali hakkında olumsuz şeyler söylediğinden, Abidin Dino ve eşi Güzin Dino'dan. Abidin Dino'nun dedesi Âbidin Paşa'nın Abdülhamid'in hırsız paşalarından biri olduğundan. Mîna Urgan'dan, Nennin Menemencioğlu'ndan. Zekeriya Sertel'den ve kızından [Yıldız Sertel]. Nedim Gürsel'den, Halil inalcık'tan söz eder.
8. Mektup tarihsiz ve "Sevgili Hayrünnisa" hitaplıdır. Üzerine sonradan [Boratavlar'dan biri eliyle olmalı] "1978" yazıldığı ve mektubun girişinde de 21/22 Eylül'de yazılan mektubun alındığına değinildiği için bu sıraya alınmıştır (11). Mektubun başında P. N. Boratav'ın bir ameliyatı daha atlatmış olmasına sevindiğini, kendisinin bu tür ameliyatları yıllar önce geçirdiğini yazıyor.
Berkes sözü Boratavlar'ın Güney Fransa'daki yazlıklarına getirerek,
"... inşaa ilah bir gün o cennet gibi yerinizi ziyaret etmek kısmet olur. Eskiden seyahate bayılırdım. Çok yer gezdim. Şimdi buraya trenle bir saat bir çeyrek tutan Londra'ya gitmeye bile canım istemiyor."
diyor. Daha sonra oturduğu yerin Londra olmadığını orada hiç oturmadığını belirten Berkes, nedense herkesin İngiltere denildiğinde aklına Londra geldiğini yazar. Ayrıca Londra'nın artık sisli bir şehir olmadığından söz ederek bunun nasıl sağlandığına da şaştığını yazmaktan kendini alamaz.
Mektup uzayınca söz Server Tanilli'den, Mîna Urgan'a ve Zekeriya Sertel'e oradan da Nazım Hikmet'e geliyor. Berkes'in Serteller'le ilgili görüşleri ilginç ancak tartışmaya yol açacak nitelikte ve bir kısmı da Unutulan Yıllar kitabına yansımış durumdadır. Mektubun sayfaları ve satırları arasında dolaşırken Berkes'i ve o yıllarda içinde bulunduğu ruh halini yakından tanıma ve uzun yıllar boyunca düşünmüş ve yazmış bir fikir adamı olarak ulaştığı yorumları öğrenme olanağı buluyoruz.
9. Mektup, Berkes'in Boratav Arşivi'nde bulunan mektuplarının en uzunu olup 25 Eylül 1979 tarihini ve "Azizim Pertev'' hitabını taşıyor. Berkes, bu kez uzun yazmak istediğini söyleyerek başlıyor ve yazmakta olduğu kitabın admın "Unutulan [ya da Unutulmuş ?] Yıllar" olduğunu ilk kez yazıyor. 30 Mart 1978 tarihli 6. mektupta "şimdiki karım" dediği Fay Kirby'den ayrılış sebebini açıklıyor:
"... Fey'i |Fay Kirby] tanımıştın. Çok meziyetleri ve yetenekleri olan bir kişi, fakat maalesef muvazenesiz. Orada çok iyi yerlere girme şansları olduğu halde kısmen muvazenesizliği, kısmen aşırı saldırganlığı, kısmen üniversite kişilerini istihkar edişi yüzünden bir baltaya sap olamadı. Ev kadını olacak bir şey de değil. 27 Mayıs'tan sonra Türkiye'ye gidince orada (babasından kalma parası vardı) arazi alıp bir çeşit köy enstitüsü kurma hevesine düştü ve benim de kendisini takip etmemi istedi. Reddettim ve neticede ayrıldık."
Berkes, daha sonra evlendiği iskoçyalı hanımdan söz ediyor, onunla Kanada'daki görevi dolayısıyla nasıl tanıştığını ve İngiltere'ye yerleşmelerinin hikâyesini anlatıyor.
Sözü çalışmalarına ve özellikle üzerinde son düzeltmeleri yaptığı Unutulan Yıllar'a getiren Berkes, geçmiş döneme ilişkin ayrıntılı çözümlemeler yapar. Kitapta kişilerden mümkün mertebe az söz etmek istediğini, özellikle Boratav ve Boran'dan bile zorunlu olmadıkça söz etmek istemediğini, hatta bunun kendisi için bile geçerli olduğunu yazar.
Onun zihninde çözümlenememiş ancak kendi deyimi ile "bir mim" koyduğu bir olay vardır: Muzaffer şerif Başoğlu'nun bir uçakla Amerika'ya gitmesi ya da götürülmesi...
Berkes'in Sabahattin Ali üzerine de bu mektupta bir hayli ince yorumlar yaptığını görüyoruz. Mektupların bütünüyle yayımlanması için henüz vakit erken olmakla birlikte burada onun ölümüyle ilgili birkaç cümle var ki almadan geçemedim:
"...Yalnız Sabahattin maddeten öldürtülmüştür, ma'nen Hasan Ali'den sana bana kadar çok kişi öldürtüldü. (Biz. de kaçmaya kalksaydık. belki hatırlamazsın; onunla ilgili bildiğimi de yazıyorum.) Bizi de öldüreceklerdi. Zavallı Sabahattin 'in tek kusuru, bizden daha cesur, atılgan ve kendisine güvenen bir ihtiyatsız kişi olması. Sabahattin'i öldürten "Sırça Köşk"tür! Sırça Köşk'ün kim olduğu da kitapta tabak gibi meydanda..."
Berkes, burada konuyu Nihal Atsız'a, Zeki Velidi Togan'a getiriyor; Nihal Atsız'ın "Başvekil Saraçoğlu şükrü'ye Açık Mektup"larının olayların başlangıcı olduğunu yazıyor:
" Her ne ise, ilk yazdığımda öyle yazdığım halde, Nihal in Saraçoğlu 'na Açık Mektub'u bahsine gelince (ki bilirsin ki -yanılıyorsam tashih et- Sabahattin'in de, Yücel'in de bizim de olaylarımızın başlangıcı odur) yukarıda verdiğim hükmün doğru olup olmadığı üzerinde durdum. O. sandığım gibi saf, enayinin biri değildi. Nereden şüphe ettiğimi söyleyeyim ve bana fikrini yaz: Mah'a mensuptu! Ve Mah'tan aldığı emirle o işi başlatmıştı. Pek muhtemel olarak Saraçoğlu'nun da haberi vardı. Pek muhtemel olarak Saraçoğlu Yücel'i mahvetmeye kararlıydı. Niçin? şimdilik düşündüğüm cevabı yazmayacağım, senin fikrini alıncaya kadar."
Berkes, mektubunun bundan sonraki satırlarında Zeki Velidi Togan-Nihal Atsız ilişkisini, Fahri Kurtuluş ile ilgili düşüncelerini, Reha Oğuz [Türkkan]-Zeki Velidi ilişkisinin perde arkasını. Çetin Akan'ın kendileri aleyhinde vaktiyle bir yazı yazıp yazmadığını dile getirir. Boratav'a yazmakta olduğu kitabın tamamlanması için gerekli olan bilgileri edinmek üzere birkaç soru daha sorar.
Berkes'in 10. mektubu 29.11.1979 tarihini ve "Azizim Pertev" hitabını taşıyor, ilk satırları şöyle:
"Sana yazmakta geciktim. Senin 'eşref saat 'in gibi benim de eşref saatimin gelmesini beklemek zorunda kaldığımı gördüm. Bu 'eşref saat' denilen şey, gerçek esrarlı bir şey değil, insanın kendisine önemli gözüken bir konu üzerine yazmak için ne ve nasıl yazacağı konusunun kafasında belirlenmiş olması işidir."
Bu mektupta da yazmakta olduğu kitabı basacak bir yer aramaya devam eder Niyazi Berkes. Cem Yayınevi'inin sahibi (adı verilmemekle birlikte rahmetli Oğuz Akkan) başlangıçta basmak istediğini bildirmişse de sonradan vazgeçmiştir:
"Bu yazdığım şeyin kitap olarak çıkması işindeki iyimserliğine karşı şimdilik durum öyle elverişli gözükmüyor. Sabahattin kitabı dolayısıyla Filiz ve Muvaffak. Cem Yayınevi sahibine söylediğinde Berkes'in kitabını basmakla onur duyacağız.' dediğini yazmışlardı. Buna dayanarak yazma işi bitince (Hemen tamamını ben daktilo ettim) o zata yazıp bittiğini haber verdim ve içindekiler hakkında bilgi verdim. Bir ay sonraki cevap olumsuz. Sanki o 'onur' duyacak olan zat o değil! Sebep kâğıt mürekkep de değil. Elinde basacak çok şey varmış."
Berkes, bir yandan şaşkınlık içinde kalıyor bir yandan da kitabının yayımlanması için girişimlerine devam ediyor:
"Bu sonuç karşısında Âsaf Ertekin'e (12), başvurmak zorunda kaldım. Bilmem onu tanır mısın veya hatırlar mısın? Kendi isteği (hatta ısrarı) ile iki defa iki ayrı kitabımı basmıştı. (...) Münasebetimiz (Çok iyi ve akıllı bir doktor bayan olan) hanımı aracılığı ile ve bir de ortağı olan Burhan Oğuz adlı bir mühendis (... belki tanırsın, seni ilgilendirecek konularda kitabı var) vasıtasıyla oluyor..... "
Bu girişim de başarılı olmayınca karamsarlığa kapılıyor Berkes ve sözü kitabın içeriği ile ilgili ayrıntılara ve özellikle Nihal Atsız konusuna getirip onu 1940-1950 döneminin ileri gelen isimleriyle birlikte çözümlemeye çalışıyor.
Boratav Arşivi'nde Niyazi Berkes'in 18.12.1979. 23.1.1980, 8 şubat 1980, 18 Mart 1980, 29 Aralık 1980, 21.1.1981, 9 Mart 1981 tarihli 7 mektubu ile biri "1979 sonu ya da 1980 başı" olarak sonradan tarihlenmiş, diğerleri tarihsiz ama dikkatle okunup iki tarafı da ilgilendiren ayrıntılar karşılaştırıldığında tarihlenebilecek 6 mektubu daha var.
Ruşen Sezer'in Unutulan Yıllar için kaleme aldığı "Önsöz"de de birkaçından alıntılar yaptığına bakılırsa1' Berkes o yıllarda da ondan önce ve sonra da çok mektup yazıyor, mektup yazmayı seviyor; karşılıklı görüşemediği dostlarına mektuplarla ulaşıyor, tartışıyor.
Bir halk türküsündeki "Mektub-ilen görüşelim bir zaman" mısraının insana verdiği gurbet hüzün ve yalnızlığını; hayatı, ilişkileri, çıkmazları, yorumları, kızgınlıkları, tarih önünde hesaplaşma girişimleri ama en önemlisi her satırından buram buram içtenlik kokan Akdenizli heycanını buluyoruz Berkes'in bu mektuplarında.
Bir gün Boratav Arşivi'nde bulunan "dost mektupları" topluca yayımlandığında bunlar arasında burada yalnızca 10'ıınu kısa alıntılarla tanıttığım Berkes'in Boratavlara yazdığı 23 mektup da mutlaka yer alacak ve hem kendisini daha yakmdan tanımamıza hem de kitaplarına girmemiş bazı görüşlerini öğrenmemize yardımcı olacaktır.
(1) Boratav'ın ilk yazıları 1928'de yayımlanmaya başladığı ve 30'lu yılların başında da bilimsel bir yön kazandığı için bu tarihte abartma yoktur.
(2)Üniversitede Cadı Kazanı. 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav'ın Müdafaası, Hazırlayan: Mete Çetik, Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 54, İstanbul 1998: viii, 237, [2] s.
(3) Age., s. v.
(4) "Tarih Vakfı" olarak anılacaktır.
(5) "Boratav Arşivi" diye anılacaktır.
(6) Hayrünnisa Boratav, Pertev Naili Boratav'ın eşidir.
(7) Bu mektupları, "Niyazi Berkes Sempozyumumda kısa alıntılarla tanıtmak üzere bildiri konusu yapmama izin veren Tarih Vakfı Yönetim Kurulu'na teşekkür ederim.
(8) Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar, Yayma Hazırlayan: Ruşen Sezer, İletişim Yayınları: 406. Anı Dizisi: 20; İstanbul, 1997, 520. [16] s.
(9) Bu durum Berkes'in. Unutulan Yıllar adıyla yayımlanan sözkonusu kitabına yansımış bulunuyor. Anılarını yazarken Boran ve Boratav'la ilgili ayrıntılara fazla girmemiş, onlardan söz ederken zaman zaman açık kapalı eleştiriler yapmışsa da dikkatli olmaya özen gösterdiği gözden kaçmıyor..
(10) Unutulan Yıllar'da Berkes'in kaleminden çıkan bir önsöz yok. Ancak "Neyi ve Niçin Yazıyorum" başlıklı bölümün ilk iki sayfasında bu düşüncelerin kısaca açıklandığı görülüyor.
(11) Berkes'in 7. mektubunun üstünde başka bir kalemle 22.9.1978'de cevap verildiği yazılı olduğundan sıralamada bu da göz önünde tutulmuştur.
(12) İstanbul Matbaası'nın sahiplerinden.
(13) Unutulan Yıllar, s. 9-17.