Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ'ın eteklerindeki Dicle vadisinde yer alan ve denizden 650 metre yüksekte oldukça münbit bir ovanın merkezi olan Diyarbakır gerek bu ovada yetişen çeşitli meyve, hububat, pamuk ve hatta piring sayesinde ve gerekse ulaşım ve ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı tarihin ilk çağlarından bu yana gelişmiş ve hâlâ gelişmekte olan bir şehirdir. Dicle'ye yüksek bir tepeden bakan Diyarbakır'ın konumundan "tel" diye adlandırılan eski bir yerleşim merkezinin yığınları üzerinde yükseldiği anlaşılmaktadır (1). Doğudan güneye doğru Diyarbakır'ı bir hilal şeklinde çevreleyen Dicle nehri ile şehrin surları arasında uzanan saha boydan boya bahce ve bostanlarla kaplıdır. Hatta surun iç kısmı bilhassa Mardin kapı ile Yeni kapı arasında ki sura paralel saha toprak ve yüzeysel yapısı açısından incelendiğinde bir zamanlar ağaçlarla kaplanmış olduğu anlaşılır, Bir zamanlar ağaçlarla kaplı olduğuna inandığım bir diğer bölge de İçkalede ki Hz. Süleyman camii civarıdır. Sur içinin coğrafi yapısı yakından incelenirse burada da bahçeli ve bostanlı daha bir çok sahanın ortaya çıkacağına inanıyorum. Örneğin 'Aynzale civarında bir zamanlar bir kaç bahçe ve bostanın bulunduğu şüphesizdir. Bu bahçe ve bostanlar ve zahire ile silah deposu olarak kullanılan sur boyunca çeşitli zamanlarda inşa edilmiş 78 burç (2) gözönüne alındığında Diyarbakır şehrinin tarih boyunca istilalara muvaffakiyetle karşı koymuş olabilmesi ve uzun süreli muhasaralara dayanabilmiş olması kendiliğinden anlaşılır sanırım.
Şehri çepeçevre saran beş kilometre uzunluk ve 3.5 m, genişliğindeki (3) surların sağlamlığı, yiyecek stoklarının ve suyunun yeterliliği şehri emniyetli kıldığından zaman zaman sadece büyük bir nüfus akımına uğramakla kalmamış aynı zamanda, bilhassa Kanuni Sultan Süleyman döneminde Irak ve İran üzerine yapılan seferler sırasında, orduların kışlağı görevini yapmıştır (4). Diyarbakır'ın ayrıca Dicvle kiyısında bulunması (5), etrafının bağ, bahçe, bostan ve verimli tarlalarla çevrilmiş olması da (6) nüfusunun zaman zaman artmasında etken bir rol oynamıştır.
Bu makalemizin temelini teşkil eden Tapu Tahrir defterleri Diyarbakır'ın nüfusunun onaltıncı asır için tesbitinde şüphesiz en güvenilir kaynaklardırlar. Bu kaynakların güvenirliliğini seyyahların kitaplarında verilen çelişkili nüfus rakamlarıyla karşılaştırdığımızda daha iyi anlıyoruz. Onaltıncı asrın başında Hıristiyanların Müslümanlardan daha fazla olduğunu iddia eden bir Venedikli tüccarın (7) yanıldığı 1518 tarihli tapu tahrir defterinden çok bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira bu deftere dayanarak yaptığımız hesaplamalara göre (bk. tablo No: 3) Diyarbakır şehrinin nüfusunun %58'ini Müslümanlar %41'ini Hıristiyanlar ve %1'ini Yahudiler oluşturmaktaydı. Diğer taraftan Portekizli Antonio Tenreiro'ya göre ise 1524 yılında Diyarbakır şehrindeki Hıristiyan nüfus 4.000 civarında idi(9). Halbuki benim hesaplamama göre şehrin Hıristiyan nüfusu daha 1518'de 6.000 civarında idi. Bununla beraber 1548 yılında Diyarbakır şehrini ziyaret eden ve Hıristiyanların Müslümanlardan daha fazla olduğunu söyliyen J. Chesneau'yu teyid etmemiz gerekmektedir (10). Zira 1540 tarihli Tapu Tahrir defterine göre Hıristiyan nüfusu 1518 yılından bu yana artarak 11.000'i aşmıştır (11). Diğer taraftan 16. asrın başlarında Amid'de bin hanelik bir Ermeni nüfusu olduğunu yazan Andreasyan (12) şehrin çok büyük bir nüfusa sahip olduğunu belirtir. Bu nüfusun 20.000'den fazlasını oluşturan Hıristiyanların Andreasyan'a göre üçte ikisi Ermeni ve kalanı da içlerinde az sayıda Yahudi bulunan Nasturilerdir (13).
Diyarbakır gerek onaltıncı asrın ilk yarısında gerekse onaltıncı asrın ikinci yarısında Bursa hariç Anadolu'nun nüfus bakımından en büyük şehri idi. Bunu tablo 7'de bariz bir şekilde görmekteyiz. Ancak onaltıncı asrın ilk yarısında Ankara ikinci yarısında da Kayseri ile aşağı yukarı aynı nüfusa sahip olması, tahrir defterleri arasında ki tarih farkları göz önüne alındığında, muhtemeldir. 1650 yılında 50.000 civarında (14) olduğu söylenen Diyarbakır'ın nüfusundaki artışı, ve etnik guruplar ile dini gurupların birbirlerine oranlarını eldeki kaynaklar yeterli olmadığından tesbit etmemiz mümkün olmuyor. Ancak ondokuzuncu asır başlarında Müslümanların gayrı - Müslimlere oranla büyük bir çoğunluk olusturdukları anlaşılmaktadır. A. Dupre'ye göre Diyarbakır şehrinde ondokuzuncu asrın başlarında 50.000 Müslüman ve 5.000 civarında gayri - Müslim yaşamaktaydı (15). Aynı yüzyılın ikinci yarısında Diyarbakır şehrinin nüfusu Cernik'e (16) göre 40.000 ve asrın sonunda da Cuinet'e (17) göre 35.000 idi. Ancak aşağıda tabloya döktüğümüz Salnamelerde ki rakamları gözden geçirdiğimizde ondokuzuncu asrın sonunda Diyarbakır şehrinin nüfusunda bir düşüş olduğunu görüyoruz, Bu düşüşü van Bruinessen ondokuzuncu asırda baş gösteren salgınlara ve bilhassa 1870'te ki kolera salgınına bağlamaktadır (18).
Cumhuriyet döneminde yapılan 1927 yılı ilk nüfus sayımına göre şehrin nüfusu 30,709 idi. Bu sayı 1935 yılında 34,642, 1940'ta 42,555 ve 1950'de de 45,053'e yükselmiştir. 1970 yılında nüfusu 150,000'e ulasan Diyarbakır şehri son yıllarda Güney Doğu Anadolu'da yapılan barajlar ve yatırımlar neticesinde gittikçe gelişmiş ve bu gün şehrin nüfusu bir milyonu aşmıştır.
Yukarıda da belirttiğim gibi onaltıncı asır için bir sehrin nüfusunu tesbit etmede başvurulacak en sağlıklı kaynaklar tapu tahrir defterleridirler. Diyarbakır vilayetinde onaltıncı asırda üç mufassal tahrir yapılmıştır. Bunlardan ilki hemen fethin akabinden Yavuz Sultan Selim döneminde diğer ikisi de Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştir.
1518 tarihli Tapu Tahrir defteri (20) Osmanlıların genel politikası gereği vergi kaynaklarını ve mükelleflerini tesbit etmek üzere hemen fethin akabinde yapılmıştır. Muharriri Ali Çelebi adında biri idi (21). Başında bir kanunname bulunan defter Amid, Mardin, Sincar, Berriyecik, Ruha, Siverek, Çermik, Harput, Ergani, 'Arabgir, Kığı ve Cemisgezek sancaklarını kapsamaktadır. Kanuni Sultan Süleyman devri defterle rinden- ilki 12 Mayıs 1540 (5 Muharrem 947) (23) tarihli olup muharriri Haydar Çelebi adında biridir (24). Sultan Süleyman devri defterlerinden ikincisinin tahriri defterdeki kayda göre 1564 yılı sonlarında (25) veya Mühimme kayıtlarından anladığım kadarıyla da 1565 yıı başlarında kşehir beyi Musa bey tarafından Kâtip Arif'in yardımıyla başlatılmış (26) ve daha sonra 1565 yılı sonunda bu Bey eski görevine dönüp tahriri Diyarbakır'ın eski defterdar Ahmed Bey'e bırakmıştır (27). Ahmed Bey'e eski defterdarın bıraktığı yerden devam etmesi emredilmiştir (28). Defter deki kayıtdan da defterin 25 Zilkade 975 (26 Mayıs 1568)'de İstanbul'da yetkililere teslim edildiği anlaşılmaktadır (29). Dolayısıyla 1568 yılı başlarında tamamlandığına şüphe olmıyan tahririn tam üç yıl sürdüğü görülmektedir. Ayrıca tahririn sürdüğü bir sırada Ahmed Çelebi'ye gönderilen bir emirde kâtibi Arif'in tevzi edilmesi emrolunan yerlerin bir icmal defterini hazırlaması istenmistir (30).
Vergilerin tam olarak tesbit edilebilmeleri için tahrirlere bazı yolsuzlukların olmasına rğamen özen gösterildiğine şüphe yoktur (31). Bu özen tabii ki yapacağımız nüfus hesaplamalarına da yansır.
Tapu Tahrir defterlerine dayanılarak yapılan nüfus hesaplamalarında genellikle Ö.L. Barkan'ın metodu takip edilmekte ve şehir nüfuslarına %10 askeri ilave edilmektedir (32). Mamafih Barkan'ın hane için seçtiği 5 çarpımı her bölge için geçerli olmıyabilir (33). Yirmi yılı aşkın gözlemlerime dayanarak ben bu katsayısının Diyarbakır için 5.5 civarında olduğuna inanıyorum. Ayrıca Salnamelerden elde ettiğimiz ve yukarıda tabloya dökülen nüfusu hane adedine böldüğümüzde aşağı yukarı aynı çarpımı (5.5) elde ettiğimizi görürüz.
Burada incelediğim üç defterdeki kayıtlara dayanarak yaptığım nüfus hesaplamasında hane adedini 5.5 ile çarpıp mücerredleri (bekarları) ekledim. Ayrıca 1540 ve 1568 tarihli defterlerde geçen imam, müezzin, seyyid ve çeşitleri askeri sınıflar ile mücerred oldukları belirtilmediği takdirde kiracı veya kışlakçıların da hane kategorisine girdiklerine inanıyorum. Ancak pir-i fanilerin bir aile reisi oldukları olasalığı çok azdır. Neticede elde ettiğim nüfus hesaplamalarını birer tablo halinde bu makalemin sonuna ekleyip mukayeseli bir değerlendirmelerini yaptım. Ancak bu değerlendirmelere geçmeden önce defterlerde tesbit edebildiğim bazı önemli kayıtları, konumuza ışık tutmaları bakımından, blirtmek yerinde olur sanırım.
1518 tarihli defterde tahrir hemen fethin akabinden yapıldığından bir an önce bitirilmesine önem verilmiş ve dolayısıyla Diyarbakır şehrinin mahalle sınırları çizilmeden şehir sadece sur kapılarına göre dört ana mahalleye bölünüp vegi mükellefleri deftere Müslim ve Gayri-Müslim olarak kaydedilmişlerdir. Bu kapılar ve dolayısıyla mahalleler Bab-ı Cebel (Dağ Kapısı), Bab-i'l - mâ (Yeni Kapı), Bab-ı Mardin (Mardin-Kapısı) ve Bab-ı Rum (Urfa Kapısı) dırlar (34). Diğer iki tahrirde ise şehir mescid, cami, medrese ve hatta kiliselerine göre bir çok mahal lelere bölünüp (35) vergi mükellefleri deftere Müslim ve gayri - Müslim ola rak kaydedilmişlerdir. Ancak bu son iki defterden bilhassa gayri - Müslimlerin etnik ve dini kimlikleri hakkında bilgi edinmemiz daha fazla mümkün oldu. Her iki defterde de Müslümanlar mahalle mahalle kaydedildikten sonra gayri - Müslimlere geçilmiş ve bunlara 1540 tarihli defterde hangi cema'ata ve kiliseye tabi oldukları belirtilerek ve 1568 tarihli defterde de nisbeten mahalle mahalle kaydedilmişlerdir. Bu kayıtları tahlil ettiğimizde gayri - Müslimlerin çeşitli etnik guruplara mensup oldukları.ve başka yerlerden Diyarbakır şehrine ve hatta Diyarbakır eyaletine tabi kasaba ve köylere göç ettikleri veya ettirildikleri anlaşılmaktadır (36).
1540 tarihli defterden elde ettiğimiz bilgilere göre Diyarbakır şehrinde onaltıncı asrın ilk yarısında altı kilise bulunmaktaydı: Bunlardan Hıdır İlyas kilisesine tabi dört, Markozma kilisesine tabi bir, Küçük kiliseye tabi dört, Nakkaş kilisesine tabi on, Nasturi kilisesine tabi iki, ve Meryem kilisesine tabi altı Hıristiyan topluluk mevcuttu. (Meryem kilisesine bağlı olarak kaydedilen "Kenisa-i Şeyhi"nin müstakil bir kilise olup olmadığını kestirmek mümkün olmadı).
1568 tarihli defter de ise bu kiliselerden ikisinin, Nasturi ile Markozma kiliseslerinin, kayıtları görülmedi. Ancak bu defterden Hidır İlyas kilisesinin bir diğer adının da Karnuk - oğli olduğunu (37) ve Sebun (38) adında bir başka kilisenin mevcudiyetini öğreniyoruz.
Bilhassa 1540 tarihli defterlerde mahallelerin mescid ve cami adlarına göre adlandırılmaları ve en başta mahalle imamının, hatibin ve bazende kethudanın kayda gecirilmiş olması re'ayanın (vergi - mükelleflerinin) mescid, cami veya kethudanın evinde toplattırıldıkları ve toplumdaki statülerine göre sırasıyla deftere kaydedildikleri anlaşılmaktadır (39). 1568 tarihli defterde de kayıtların aynı şekilde yapılmış olması her ne kadar muhtemelse de mahallelerin mescid adlarını taşımış olmalarına rağmen çoğunun başlarına mescid ibaresi konulmamiştır. Defterdeki ve Diyarbakır hakkında bu günkü bilgilerimizi gözönünde bulundurduğumuzda onaltıncı asırda Diyarbakır şehrinde en azından kırk mescid ve sekiz cami bulunduğunu anlıyoruz. Her mahalleye birer mescid düştüğünü var sayarsak mescidlerin sayısının 59 olduğunu da söyliyebiliriz. Ayrıca Diyarbakır şehrinde 5 medrese ve 4 zaviye bulunmaktaydı (40).
1568 tarihli defterde bazı mahallelerin ikinci adlarının kayıtlı olmalarının yanında bazılarının da verilen bilgilerden şehir içindeki yerle rinin tesbiti mümkün olmaktadır. Örneğin Yiğid Ahmed mahallesinin bir diğer adının Şeyh Ca'fer ve Hasırcı mahallesinin de diğer adı Abdulhalim'dir (41). Bu gün Gavur meydanı olarak bilinen ve 1568 tarihli defter den yeni kapıya (Bab-ı Cedid) yakın olduğu anlaşılan meydan "Kafir Meydanı", "Meydan-i Nasara" ve "Meydan-ı Gebran" şeklinde kayıtlı olup bir meydan olduğunun anlaşılması yanında Ali Paşa Pınarina ve Küçük kiliseye tabi bir mahalle olduğu mezkur defterde belirtilmiştir (42). Matrabaz Haci ile Abbas Ağa mahallelerinin bu meydana yakın oldukları belirtildiği gibi Yahudilerin de bu bölgede yaşadıkları defterde ayrıca zikredilmiştir (43).
Tahrir yapılırken kolaylık sağlanması bakımından bilhassa gayri-Müslim mahalleler yönlere göre daha küçük ünitelere ayrılmışlardır. Yedi küçük üniteye ayrılan Muhammed Paşa mahallesi bunun en güzel örneğidir (44).
1568 tarihli defterde dikkatimizi çeken bir diğer nokta da "Kışlakçı" ve "Kiraсı" terimleridirler. Mana itibariyle "Kışlayçı" her hangi bir yerde kışlıyan ve "Kiracı" da oturmak için bir yeri kiralıyan kimsedir. Dolayısıyla kışlakçıların Diyarbakır şehrinde her hangi bir yer kiralıyarak kışı geçirenler ve kiracıların da evleri olmıyan ve dolayısıyla kirada oturan kimseler oldukları söylenebilir. Defterde "Kiracıуan" yerine "Müste'ciran" kelimesi ve hatta "Der Kira" tabiri de kullanılmıştır. Gerek "Kışlakçıyan" ve gerekse "Kiracıyan"ların çoğu defterden anlaşıldığı kadarıyla bir kaç aileyi barındıran ve bu gün halk dilinde "Mazgan" (45) olarak bilinen ve halen Diyarbakır şehrinde bir çok örnek leri olan ve tabiri caizse küçük bir hanı andıran, odaları büyükçe bir avluya açılan ve mutfak ile tuvaleti müşterek olan büyükçe evlerde yaşıyorlardı. Bu durumda Diyarbakır şehrinin onaltıncı asırda dışardan büyük bir göçe maruz kaldığını söyliyebiliriz (46).
Her üç defterde de Türkçe, Arapça ve Farsça adların gayri - Müslim nüfus arasında kullanıldığını görüyoruz. Bilhassa 1568 tarihli defterde Mh. Rum (v. 25a - 27a), Mh. Kuteyfa (v. 27a- 28b), Mh. Halafi (v. 32b-33a), Mh. Cami' el - Nebiyy (v. 33a - 34b) ve Mh. Haci Büzürk (v. 35a) gayri - Müslim sakinlerinin büyük bir çoğunluğunun Türkçe ve Arapça adlar kullanmış oldukları dikkatimizi çekti. 1518 tarihli defter de Abdullah, Dilşad (s. 15), Türki (s. 38), Karakoyunlu (s. 27), Artuk (s. 30). ve Arabo (s. 25), 1540 tarihli defterde Sanem, Aslan (s. 37), Babacan, Mirihan Emir, Hacık, Budak, Tağlu (s. 38), Murad Erzincani, Satılmış (s. 39), Gazal, Solak (s. 40), Dilenci (s. 41), Sultan Davud (s. 45), Aşoğ Savurlu (s. 47), Nevruz (s. 53), ve Kara Kulak (s. 55) ve 1568 tarihli defterde de Düntar, Tağlu (v. 21b), Şah - virdi (veled-i) Şah Emir (v. 24a), Türkmân, Murad (v. 24b), Babacan veled-i Pirihan (v. 52) ve Şah Kuli Piri (v. 52b) Gayri Muslimlerin kullanmış oldukları Türkçe, Arapça ve Farsça adların en güzel örnekleridirler, İncelediğimiz 1518 ve 1540 tarihli defterlerden anlaşıldığı kadarıyla Çaruği, Kankurd, Tavşan Depesi, Kara Viran, Ali Pınarı, Satı Kendi, Kadı Süfla gibi köylerde de gayri - Müslimlerin çoğunlukla Türkçe, Arapça ve Farsça adlar kullandıklarını görüyoruz. Kullanılan adların arasında Kocaoğlan, Tengrivirmiş, Tengriviren ve Timurtaş gibi adların bulunması bu gayri-Müslimlerin henüz İslama girmemiş Türkler olduğu fikrini verdiği gibi Abdullah, Murad (veled-i) Siyanos, Sultan Ahmed ve hatta Muhammed gibi adların kullanılmış olması da bu gayri - Müslimlerin yaşamış oldukları Müslüman topluluğun tesiri altında kaldıklarını da gösterir. Ancak tüm bu sorunlara ışık tutabilmek için Doğu Anadolu ve hatta Gürcistan ve Irak'a ait tapu tahrir defterlerindeki yer ve şahıs adları üzerinde bir etüd yapmak gerekir (47). Böyle bir etüd ileride belirteceğimiz gibi Diyarbakır şehrindeki gayri - tabii nüfus artışına da ışık tutacaktır.
Diyarbakır'a ait üç defteri inceleyip tablolara döktüğümü ve şeh-rin nüfusunu tesbit etmek için 5.5 çarpanını kullandığımı yukarıda izah etmiştim. Ayrıca Müslüman nüfusa % 10 askeri eklenmiştir. Ancak tablolar bazı tahlilleri gerektirmektedir.
1518 tarihinden önce şehre bir göçün olup olmadığını kestirmemiz mümkün değildir. Ancak sonraki defterlere ve bölgede 16. asırda vuku bulan olaylara dayanarak böyle bir göçün vukubulduğunu varsayabiliriz. 1492'de Granada'nın düşüşü ile Batıya doğru göç eden Yahudilerin Kuzey Irak'a kadar kademe kademe ulaştıklarını tahmin ediyoruz (48). Nitekim 1518'de Diyarbakır'da ikamet eden Yahudilerin sayısı 157 iken bu sayı 1540'da 160 ve 1568'de de 495'e yükselmiştir. 1540'daki artış o günün şartlarında tabii yani doğum neticesi bir artıştır. 1540'daki bu artış gözönüne alindığında %209 olan 1568'de ki artışın gayri tabii olup ancak bir göçün neticesi olabileceği anlaşılır. Zaten Diyarbakır'a ait tahrir defterlerinden elde ettiğimiz nüfus rakamlarının mukayeseli bir değerlendirmesini yaptığımızda gerek şehrin ve gerekse bölgenin bilhassa büyük bir Hıristiyan göçüne maruz kaldığını da görebiliriz. 1568 tarihli deftere göre Müslümanların da sehre göç, ettikleri şüphesizdir. Bu göçlerin sebeplerini Osmanlı - Safevi savaşlarında bilhassa Safevilerin Gürcistan ve Doğu Anadolu'da halka yaptıkları baskıda aramak yerinde olur şanırım4. Hıristiyanların da bu bölgelerden Diyarbakır'a göç ettikleri veya bilhassa Sultan Süleyman zamanında göç ettirildikleri mümkündür. Ancak bu bölgelerdeki göçler konusuna bír açıklık getirebilmek için Van, Kars, Tebriz, Tiflis gibi tapu tahrir defterlerinin mukayeseli bir incelemelerinin yapılması gerekir (50). Diyarbakır'ın köy ve kasabalarının da büyük bir Hıristiyan göçüne maruz kaldıklarını göz önüne alırsak köyden şehire geniş kapsamlı bir göçün vuku bulduğunu iddia edemeyiz (51). Ayrıca 1518'den 1540'a ve 1540'dan 1568'e kadar vukubulan Hıristiyan nüfusundaki artış oranını. Amid sancağının civar köy ve kasabalardan topyekün bir Hıristiyan göçün dahi karşılaması mümkün değildir. Zira 1518 yılına oranla 1540 tarihli deftere göre Hıristiyan nüfusundaki artış 5,627 kişi iken 1518 yılında Amid sancağı ve köylerinin toplam Hıristiyan nüfusu 5,454 kişi idi. 1540 tarihli tapu tahrir defterine göre Müslüman nüfusundaki artış da o günün şartlarına göre tabii olup normal doğumların neticesidir, ancak 1568 yılında Müslüman nüfusundaki artış ise 1540 yılındaki artışa nazaran gayri tabii olup Diyarbakır şehrine Müslümanların da göç ettiğini göstermektedir. Zira Müslüman nüfusundaki %46,6 artışın 1540'daki %3,7 artışa oranla tabii olması mümkün değildir. Hıristiyan nüfusundaki artışa baktığımızda bunun Müslüman nüfusundaki artışa oranla çok yüksek olduğunu görürüz. 1540 yılında Hıristiyan nüfusunda ki artış %94, 1568 yılında ise %72.8'dir. Müslüman nüfus ile Hıristiyan nüfusundaki artışın arasındaki büyük fark 1518'den 1568'e kadar geçen zaman içinde vuku bulan artışta bariz bir şekilde görülmektedir. Yarım asır içinde Müslüman nüfusu % 52.1 artarken Hıristiyan nüfusu % 235.3 oranında artmıştır. Bu durumda yukarıda izah ettiğim gibi şehre bügötürmemektedir (53).
Her ne kadar 1518 tarihli defterden Müslüman nüfus ile Hiristiyan nüfusun şehirde yoğunlaştığı yerler hakkında kaba taslak bir bilgi ediniyorsak da 1540 ile 1568 tarihli defterler bize bu dini grupların yoğunlaştıkları mahalleler hakkında daha kesin bilgi vermektedirler. 1518 tarihli deftere göre Müslüman nüfusun Dağ Kapısı'nda (Bab-ı Cebel), Hiristiyan nüfusunda Yeni Kapı'da (Rabi'l- Ma) yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. 1540 ve 1568 tarihli defterler de bunu teyid etmektedirler.
Zira 1540 ve 1568 tarihli tapu tahrir defterlerinin mahalle listelerine göz gezdirdiğimizde Müslüman nüfusun yoğun olduğu mahallelerin Dağ Kapısı civarında bulunan Nebi camii, Hindi Baba ve Haci Büzürk mahalleleri olduğunu görürüz. Mamafih Müslüman nüfusun şehrin merkezinde olan Ulu Cami civarında ayrıca yoğunlaşmış olması da doğaldır. Hıristiyan nüfusun da bilhassa 1568 tarihli defterden Yeni Kapı civarında bulunan Kafir Meydanı çevresinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Yahudi nüfusun dahi bu bölgede yaşadıkları aynı defterde kaydedilmiştir. Şemsi cemaatin ise Markozma kilisesine tabi oldukları ve "Mahalle der bala-i Hasırci" olarak zikredilen mevkide yaşadıkları anlaşılmaktadır. Mamafih Hıristiyan nüfusun bağlı bulundukları kiliselere göre 1540 ve 1568 tarihli defterlere kaydedilmiş olmaları mahallelere dağılımlarını sağlıkh olarak tesbit etmemizi mümkün kılmıyor. Ancak Hıdır İlyas ve Küçük kiliselerin Kafir Meydanına yakın olduklarını ve büyük bir nüfusun bu iki kiliseye tabi bulunduğunu belirtmek yerinde olur sanırım.
Müslüman nüfus ile Hıristiyan nüfusu bu şekilde mahallelere dağılımlarına rağmen iki ve hatta üç ayrı dine mensup bu toplulukların yanyana yaşadıklarına şüphe yoktur. Zira defterlerde zikredilen mahalleler arasında bu gün dahi bir sınır çizmemiz mümkün olmadığı gibi büyük bir Hıristiyan nüfusun Dağ kapısındaki Nebi camii civarında ve büyük bir Müslüman nüfusun da Hıristiyanların yoğunlukta yaşadığı Meryem Ana kilisesine yakın olan Ali Paşa Camii ile Havace Ahmed Camii mahallelerinde yaşamış olması bunun bir kanıtıdır. Kanuni Sultan Süleyman'ın yukarıda bahsettiğimiz çapta gerek Hiristiyan ve gerekse Müslüman nüfusun Diyarbakır şehrine ve köy ve kasabalarına göç etmelerine müsaade etmesi o gün vuku bulan olayların bugün Irak'ta icra edilmek istenen olaylara benzeyip benzemediğini tarihçilerin takdirine bırakmak yerinde olur sanırım.
DİP NOTLAR
(1) W. C. Brice, South - West Asia, London 1966, s. 94; Diyarbakır'ın coğrafi konumu ve Dicle havzası hakkında bk. Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Coğrafyası, İstanbul 1962, s. 2 v.d.; A.N. Sözer, Diyarbakır havzası, Ankara 1969, s. 3 ve 26-34.
(2) Andreasyan, İnciciyan'a dayanarak Diyarbakır surlarının 72 kulesi olduğunu zikreder. Bk. H. Andreasyan, Polonyalı Simeon'un seyahatnamesi 1608 - 1619, İstanbul 1964, s. 180.
(3) І. А. "Diyarbakır" md.
(4) Diyarbakır'ın Stratejik önemini kavrıyan Kanuni Sultan Süleyman zamanında Karacadağdan çıkan Hamravat suyu 941/1535 yılında şehre getirilmiştir. Bk. I. A. "Diyarbakır" md.; Hamrazat suyu hakkında ayrıca bk. M. Van Bruinesser & H. Boeschoten,eds.), Evliya Çelebi in Diyarbekir, Leiden 1988, s. 146 - 149.
(5) Nehir kıyılarında veya sulak bölgelerde kurulan yerleşim merkezleri genellikle göçmenleri celbetmekte ve dolayısıyla nüfusları hızla artmaktadır. Bk. Lila T. Erder & Suraiya Faroqhi, "The Development of the Anatolian Urban Network During The sixteenth Century" in Journal of the Economic & Social History of the Orient, vol. XXIII, Part III, s. 274 vd.
(6) Diyarbakır ve civarının bir zamanlar bağ, bahçe ve ormanlarla kaplı olduğu hakkında bk. Ş. Beysanoğlu, Diyarbakır Coğrafyası, İstanbul 1962, s. 26-27.
(7) І. А. "Diyarbekir" md.
(8) Bk. S. Özbaran, "Antonio Tenreiro'nun Osmanlı topraklarında yaptığı gezi notları (1523-152z) ", Tarih İncelemeleri Dergisi, cilt 2, 1984, s. 55-67; S. Yerasimos, Le Voyageurs Dans I'Empire Ottoman (XIVe XVIe Si'ecles), Ankara 1991, s. 155 -156.
(9) Bk. I.A. "Diyarbkir" md.
(10) Jean Chesnean, Le voyage de Monsieur d. Aramon, ambassadeur pour le Roy en Levant, escript par le noble homme Jean Chesnean, I'un des secrataires dudicte ambassadeur; publie et annote par M. Ch Schefer. - Paris, 1887; S. Yerasimos, Les Voyageurs dans I'Empire Ottoman (XIVe- XVIe siecles), Ankara 1991, s. 211- 214.
(11) Bk. M. M. İlhan "XVI. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır şehri ve nüfusu: 1518 ve 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerinden notlar", Tarih Kültür ve Sanat Dünyamızda Diyarbakır Sempozyumu, 14- 15-16 Kasım 1989, Dicle Universitesi (Baskıda).
(12) Andreasyan, Hrand D., Polonyah Simeon'un Seyahatnamesi 1608 - 1619, İstanbul 1964, s. 99.
(13) Andreasyan, a.g.e, s. 179.
(14) M. van Bruinessen. H. Boeschoten, a.g.e, s. 33.
(15) Besim Darkot, "Diyarbakır" maddesi I.A.; A. Dupre, Voyage en Perse (Paris 1819).
(16) B. Darkot, "Diyarbekir" maddesi 1.A.; J. Çernik, Technische Studien - Expodition durch die Gebiete des Euphrats Und Tigris, Petermann's Mittieil Erganzungst (1875/1886) s. 44 vd.
(17) B. Darkot, "Diyarbekir" maddesi, I.A.; Vital Cuinet, La Turquie d'Asie, Paris 1891-1894, 4 Cilt.
(18) M. van Bruinessen & Hendrik Boeschoten, Evliya Çelebi in Diyarbekir, Leiden 1988, s. 33.
(19) 1871 salnamesine göre Diyarbakır şehrinde 56 mahalle bulunmaktaydı. Görüldüğü kadarıyla 1877 ve 1885 Salnamelerinde ki rakamlar 1874 salnamesinden alınmışdır.
(20) Başbakanlık Arşivi (B.A.), TTD, No: 64.
(21) 1540 tarihli Tapu Tahrir Defterinde (B.A., TTD No: 200, s. 400) bir önceki defter (yani 1518 518 tarihli tarihli ddefter) "Ali Çelebi defteri" ola rak zikredilmiştir.
(22) Diyarbakır'nı kapsadığı sancaklar için ayrıca bk. N. Göyünç, Diyarbekir Beylerbeyiliği'nin ilk idari taksimatı», İ.U. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, XХIII, 1973, s. 23-24.
(23) Başbakanlık Arşivi,TTD, No: 200.
(24) Bu tarihte B.A., TTD No: 200 (s. 397)'den anlaşıldığına göre Diyarbakır'ın defterdarı İskender Beg idi.
(25) Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) Kuyud-i Kadime, TTD, No: 155 lb'de 6 Kasım 1564 (1 Rabi'ull-Aher 972) tarihi kaydı vardır.
(28) Muhimme Defteri (MD) cilt 5, No: 10, s. 4 (Tarih 30 Temmuz 1565) Bundan sonra Muhimme Defterinde ki hükümler için bu sıra takip edilecektir.
(27) M.D., 5, 647, 253 (10 Aralık 1565); M.D. 5, 648, 253 (10 Aralık 1565; Ahmet Çelebi'nin Diyarbakır'ın eski defterdarı olduğu "M.D. 6, 439, 203, (11 Aralık 1564)"den anlaşılmaktadır.
(28) M.D. 5. 625, 244 (12 Aralık 1565); M.D. 5. 1230, 428 (12 Mart 1566).
(29) Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivi, TTD, No: 155, s. 369b.
(30) M.D. 5, 263, 26 (19 Aralık 1565).
(31) Tahrirlerin nasıl yapıldıkları ve ne gibi güçlüklerle karşılandığı hakkında bk. M. Mehdi İlhan "The process of Ottoman Cadastral Surveys During The Second Half Of Sixteenth Century: A Study Based on the Documents from Muhimme Defters", Anuarul Instituli de Istorie Si Archeologie A.D. Xenopel XXIV/I, 1987.
(32) Tahrirlerde kaydedilip veya edilmeyen kişiler hakkında bk. L. T. Erder & S. Faroghi, "The Development of the Anatolian Urban Network during the Sexteenth Century" in JESHO, XXIII/III s. 267
(33) Hane deyim ive değisen katsayısı hakkında bk. N. Göyünc "Hane deyimi hakkında", İstanbul Universitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi 32, Mart 1979, s. 331- 348.
(34) Andreasyan-ın şehrin dört kapısının dört İncilin adına yapılmış olmasına dair bir anane olduğunu ve bu ananenin İncilci Marcus'un senbolü olan bir öküz başının Rum kapısı üzerinde mevcut olmasın dan kaynaklandığı ve güç bulduğunu yazar. Ayrıca 17. asır Seyyahlarından Tavernier'in sadece üç kapıdan bahsetmesine aldanarak yeni kapının daha sonra yani Tavernier'den sonra açildığını ileri süren Andreasyan şüphesiz yanılmaktadır. (Bk., Andreasyan, a.g.e., s. 179-180). Mamafih Yeni kapının diğer üç kapıdan değişik bir durum arzetmesi (Bk. G. Belt, Amurath to Amurath, London 1951, s. 324) bize bu kapının diğerlerinden daha sonra inşa edildiği fikrini vermektedir. Ancak 1518 yılından önce inşa edildiğine şüphe yoktur.
(35) Genellikle mahalleler dini yapılar etrafında geliştiklerinden bu dini yapıların adlarını almaları ve he rbir mescid veya camiin bir mahalleyi belirlemesi doğaldır. Bu hemen hemen bütün Osmanlı şehirleri için geçerlidir. Bk. Özer Ergenc, «XVII. Yüzyılın Başlarında Ankara'nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler», Osmanlı Araştırmaları I, İstanbul 1980, s. 98 vd.
(36) Bk. Tablo 5b ve M.M. Ilhan «XVI, Yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır şehri ve nüfus: 1518 ve 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerinden notlar», Kültür ve Sanat Dünyamızda Diyarbakır Sempozyumu, 14-15-16 Kasım 1989, Dicle Üniversitesi (Baskıda).
(37) Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivi, TTD, No: 155 v. 31a.
(38) TKGM Kuyud-i Kadime Arşivi, aynı defter, v. 49b.
(39) Re'ayanın toplumundaki statülerine göre defterlere kaydedildikleri 1568 tarihli defterden de anlaşılmaktadır. Örneğin «Mahalle-i Cami-i Şeyh Matar» için kaydedilen ilk re'aya Şeyh Hurre Halife adında biri olup yanına «Şeyh ve Sailh kimesnedir» kaydı düşürülmüştür. Bk. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivi, TTD, No: 155, v. 7b.
(40) Bk. M.M. İlhan, «XVI. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır şehri ve Nüfusu 1518 ve 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerinden notlar», Tarih Kültür ve Sanat Dünyamızd aDiyarbakır Sempozyumu, 14-15 -16 Kasım 1989, Dicle Üniversitesi (Baskıda).
(41) Diğer mahalleler için bk. ekte ki tablolar 5a ve 5b: Dr. Ş. Beysanoğlu'da 1540 tarihli defterden yararlanarak Diyarbakır şehrinin Müslüman vergi mükelleflerini mahallelere göre bir tabloya dökmüş ve şehrin Müslim ve gayri-Müslim nüfusunu hesaplamıştır. Bk. Ş. Beysanoğlu, «Kanuni Devrimde Amid (Diyarbakır) şehri», Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul 23-28 Eylül 1985, İstanbul 1986 s. 153-154.
(42) Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivi, TTD, 155 v. 34a.
(43) TKGM, Kuyud-i Kadime Arşivi, aym defter, v. 50b.
(44) Tablo 5b.
(45) Defterde bu tabir «Der-Mahzan-i» olarak geçmektedir. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi Kuyud-i Kadime, TTD, No: 155, v. 20 b vd.
(46) Bk. M. M. İlhan, «XVI. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır şehri ve nüfusu: 1518 ve 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerinden notlar», Tarih Kültür ve Sanat Dünyamızda Diyarbakır Sempozyumu, 14-15-16 Kasım 1989, Dicle Üniversitesi (Baskıda).
(47) Bu konuda bir deneme 1518 tarihli deftere dayanarak Amid sancağı için tarafımdan yapılmış ve Belleten'de yayınlanmıştır, bk. M.M. İlhan, «Onaltıncı Yüzyıl Başlarında Amid Sancağı ve Adları Hakkında Bazı Notlar», Belleten LIV/209, Ankara 1990, s. 213-232.
(48) 1542 yılında Erbil şehrinde 227 hane ve 32 mücerredden oluşan Yahudilerin yaptığım hesaplamalara göre (5.5 carpamı kullanılmıştır) nüfusu 1,281 idi, bk, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivi, TTD, No: 69, v. 56 b.
(49) Bk. F. Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1976; J.L. Bacque Grammont, Le Ottomans Les safavids et Leurs Voisins, İstanbul 1987.
(50) Tapu Tahrir defterleri üzerindeki çalışmalar henüz başlangıç safhasında olup çok azı yayınlanmıştır. Konumuza bir örnek teşkil etmesi bakımından Topkapı Sarayı Arşivi (TKSA) E. 6478/1 dokumanda Avnik Ermenilerinin Safevi güçleri yüzünden 1516 yılında perakende olduklarını ve Gürcistan ve hatta Bayburd'a gittiklerini zikredebiliriz. (Bk. J.L. Bacque Grammont, a.g.e., s. 213214). 1516 yılı sonunda Diyarbakır bölgesinin tamamının Osmanlıların eline geçmesinden sonra bölgede bir istikrar ve emniyetin yerleşmesi üzerine de daha uzun bir süre devam eden Osmanlı Safvi çatışmalarına sahne olan bölgelerden buraya göçler başlamış olabilir.
(51) Bu konu «XVI. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır şehri ve nüfusu: 1518 ve 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerinden notlar», (Tarih Kültür ve Sanat Dünyamızda Diyarbakır Sempozyumu, 14-15-16 Kasım 1989 Dicle Universitesi -Baskıda) adlı makalemizde yeterince bilgi verilmiştir.
(52) Kayseri şehrinde de 1550 ila 1583 yılı %134 oranında, ve Erzurumda da 1540 ila 1591 yılı arasında %2,000 oranında nüfusta bir artış tesbit edilmiştir. Bk. R. C. Jennings «Urban Population in Anatolis in the sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon, and Erzurum», Int. J. Middle East Studies, 7 (1976), s. 31, 49, 51. Ayrıca 7 nolu tabloyu gözden geçirdiğimizde Beypazarı, Erzincan, Kayseri, Konya, Niğde, Ruha (Urfa) ve Sivas şehirlerinde de büyük bir nüfus artışının vuku bulduğunu görürüz.
(53) Bu tabloda kullanılan kısaltmalar şunlardır: Mc. = Mescid-i; Md. = Medrese-i; Cm. = Cami'-i; p. = Pir-i fani; n. = nöger; ct. = Cema'at-i: Kn. = Kenisa-i.
(54) Bu tabloda kullanılan kısaltmalar şunlardır :
i) Mahallenin adı altında: Mc. = Mescid-i; Md. = Medrese-i; Cm. = Cami'-i; Mh. Mahalle-i; Kn. = Kenisa-i.
ii) Kışlakcı ve Kiracı altında: n = nefer: h= hane; m = mücerred;
(*) işaretliler, toplam nefer'e dahil edilmiyenlerdirler.
İmam ve müezzin altında: s = seyyid; ş = şerif; h = hatip; p = pir-i fani; b = ehl-i berat; z = sipahizade; c = ehl-i cehd; g= 'an gilman; m = müezzin; d = müderris; a = za'im; t = mütevelli; f = müstahfazan; c = celtukci; k = merd-i kal'a; v = mevla; i = imam; u = mu'allim; y= şeyh.
(*) Bunların dışındakiler kısaltmalarla ilave edilmiş olup 2'den az veya fazla kişilerin ne oldukları belli ise kısaltmalarla sayıarı beirtimiştir.
(55) Bu taboda ki nüfus rakamları Suraiya Faroqhi'nin «Taxation and Urban Activities in Sixteenth Century Anatolia» international Journal of Turkish Studies, vól. 1, No: 1 Winter 1979-80, s. 19-53 adlı makalesinde 1a ve 1b tablolarında vermiş olduğu hane rakamlarının 5.5 çarpımı + mücerredlerden elde edilmişlerdir. Diyarbakır şehrinin nüfusu ile mukayese yapılabilmesi için 5.5 çarpanı kullanılmıştır.